Siz Bizim Uyarlayamadıklarımızdansınız…

0
94
Siz Bizim Uyarlayamadıklarımızdansınız...

Sektörde büyük kazanımları olan Hollywood ve Bolywood sineması, kısır bir döngüde iken dizi sektörü ise tam tersi büyük bir çıkış göstermektedir. Dünya’da her yıl  yüzlerce dizi piyasaya sürülerek dizi severlere bilimkurgudan tarihe, dramdan komediye kadar geniş yelpazede bir seçki sunulmaktadır.

Dünya’da dizi sektörü her yıl büyümesine devam ederken ülkemizde ise bir kısır döngü durumu mevcut. Her yıl milyonlarca para harcanan diziler on bölümü bile göremeden hızlı bir finalle yok oluyor. Senaryo konusunda üretemeyen dizi sektörümüz, son yıllarda yönünü yabancı dizilerin uyarlamalarına merak uyandırdı.

Uyarlama hevesi sansürle kursakta kaldı.

Ama gel gör ki uyarlanan diziler, ülkenin siyasal ikliminden oldukça etkilendikleri ve bu etkilenmeye boyun eğdikleri için büyük bir fiyasko haline geldi. Toplumsal hassasiyet kılıfı altında yapımcıların uyguladığı sansüre boyun eğen senaristler, sadece dizilerin orjinal hali ile uyarlamayı bir yana bırakarak yepyeni bir hikaye yazıyorlar.

Lezbiyeni anlatacağına onu işten çıkar çünkü ‘toplum hassasiyeti’

Limon Film imzası taşıyan ilk olarak Avusturalya televizyonlarında gösterime giren Prisoner isimli diziden uyarlama olduğu iddia edilen ve yer yer Orange is the New Black dizisini andıran Avlu dizisi de bu fiyaskoya gebe.

Dizi daha yayınlanmamışken dizide rol alan oyuncu Nil Makaracı, dizinin kadrosundan “lezbiyen” olduğu için çıkarıldı. Makaracı yaptığı açıklamada,“Merhaba, ben Nil Makaracı. Çok büyük heyecan ve istek duyarak dahil olduğum Avlu dizisi kadrosundan 21 Mart tarihinde, yönetmen yardımcısı Merve Çolak tarafından çıkartıldım! Daha öncesinde kendi ajansımın bile bana, ‘LGBT bireylerin de yer alacağı bir dizi başlıyor’ diyerek anlattığı Avlu’dan, LGBT yüzünden ve lezbiyen olmam gerekçesiyle, homofobik tavırlarla resmen kovuldum!” ifadesini kullandı.

Makaraı’nın yaşadığı olay uyarlamaları neden “siz bizim uyarlayamadıklarımızdan mısınız?” pozisyonuna geçtiğinin bir manifestosu gibi. Ülkenin siyasal ve baskıcı havasından etkilenen senaristler, uyarladıkları dizilerdeki eşcinsel sahneleri, ‘toplumsal hassasiyet’ kılıfı altında yok ediyorlar.

Gerçekten bizim hikayemiz.

Hassasiyet altında uyarlayamadıkları dizilere sansür uygulayan senaristler, “Shalemeles’i” değil de aslında bambaşka bir hikaye olan “Bizim Hikaye”yi çekebiliyorlar. Baskıcı ve otoriter sisteme boyun eğmenin getirdiği  sonuç bizde sansürle ifadesini buluyor. Bu yüzden Fiona Gallagher’ın yaşam ve cinsellik arasında sıkışan sancılı hayatından Filiz’in “Fakiriz ama gururluyuz” edebiyatına dönüşüyor. Ve bu edebiyat orjinal bir uyarlamadan çok maalesef bizim bize dayatılan hikayemiz oluyor.

Bari o dili yakalayın

Tabi ki beklentimiz, uyarlanan dizideki cesur sahneler değil. Derdimiz; “bari o dili yakalayın.” O dili yakalamak bile büyük bir başarı iken bunun kıyısına bile yaklaşamıyoruz. Uyarlanan dizilerdeki başarılı dil, hiciv ve eleştiriler yerini tanıdık hiç eskimeyen sözcüklere bırakıyor. Bu dili yakalamadığımız için asıl derdimiz olan bir meseleye odaklanmak yerine bize dayatılan yaşamı yazıyoruz.

Bizde uyarlanınca deve kuşu oluyoruz

Nil’in yaşadıkları da senaristlerin ve yapımcıların uyguladıkları sansürün bir sonucudur. Uyarladıkları diziler, Nil’in yaşadığı sorunlara ve ötekileşmeye dikkat çekerek bir dil kullanarak Nil’in hikayesi olurken biz de uyarlanırken kafasını kuma gömen deve kuşu misali gerçeklikten kopan aslında sahte olan Bizim hikayemiz oluyor.

Bu yüzden siz bizim uyarlayamadıklarımızdansınız…