Biz Kurum Olarak Kuş Pohunu Çok Önemsiyoruz!

0
160
Biz Kurum Olarak Kuş Pohunu Çok Önemsiyoruz!

-Gerçek bir olaydan esinlenilmiştir-

Sandviçinden bir ısırık alan müdür Lami bey toplantıyı açmak için bir iki kez öksürdü. Ancak şube müdürleri bu öksürüğün sandviçten mi kaynaklandığını, “ehem, öhem” diyerek toplantıyı mı açmaya çalıştığını anlayamadı. Müdür Lami bey, şube müdürlerinin bu merakını çabuk giderdi, “Sevgili arkadaşlar, bugünkü toplantımızın hayırlara vesile olmasını dileyerek açıyorum” dedi ama sandviç yine boğazına takıldı, öksürmeye başladı. Sırtını işaret ederek yardımcısına döndü, yardımcısı da hıncını alırcasına müdür Lami beyin sırtına bir iki yumruk vurdu.

Kahvaltısını toplantı masasında bitiren Lami müdür, toplantıya geçti. Müdür Lami beyin bir dakika boş zamanı yoktu. Her yere yetişmeye çalışıyordu. Kolay değildi koskoca kurumun koskoca müdürüydü.

Müdür Lami bey 30 yıldır müdürlük yapıyordu.  Artık emekliliği yaklaşmıştı. Son zamanlarında kurumu yenileyip gitmek istiyordu. 70 yıllık kurumun bütün binaları neredeyse dökülüyordu. Lavabolarını, ofislerini ne kadar yenilerse yenilesin minare çökmüştü bir kere, mihrap bir başına işe yaramıyordu. Geçen yıl lavaboları yenilemişti, bu yıl iyi bir boya badana yaptırmıştı ama aslında ondan önce mantolama şarttı. Onu da çatıyla birlikte yaptırmayı düşünüyordu.

Teknik müdüre döndü Lami bey, “Müdürüm, kurumu komple yenilememiz gerekiyor. Ödeneğimiz var. Ben derim ki önce çatıyı bir aktaralım

-Olur müdürüm, bunun için bir fizibilite çalışması yapmıştım. Müsaade ederseniz sizlere onu sunayım. Ehem, kem, küm, şey efendim çatı için önce çatının altını temizlememiz lazım. Her taraf pislik içinde. Kuşlar 70 senedir orayı yuva yapmış, her taraf pohtan geçilmiyor.

-O kolay müdürüm, sen çatının maliyetini söyle.

-Öyle değil müdür bey, kuş pohunu temizlemek, çatı yapmaktan daha pahalı. Müsaade ederseniz teknik arkadaşların hazırladığı rapordaki rakamları okuyayım. Çatı için 5 bin lira lazım, kuş pohu ve çatının altındaki diğer pislikleri temizlemek için de 6 bin lira.

-Neden böyle pahalı?

-Efendim çatı dediğin kiremit. Kiremidi yerleştirdiğimiz tahtalardan değişmesi gerekeni değişeceğiz. Ama çatının altına 70 yıldır el atılmamış. O nedenle temizlemek çok zor. Kazınacak, taşınacak. Yani hem temizleme var hem de nakliye.

-Tamam, neyse demek ki çatıyı aktarmak bize 11-12 bine mal olacak, önemli değil, hemen ihaleye çıkalım.

-Baş üstüne, dedi teknik müdür. Diğer müdürlerin pek işi yoktu. Toplantıyı burada bitiren Lami müdür sekreterini arayarak “bekleyen” olup olmadığını sordu. Vardı, buyursun gelsindi o zaman.

Kapı çalındı, “gel” dedi Lami bey. Kapı açıldı içeriye 40 yaşlarında uzun boylu birisi girdi. İsminin Ahmet olduğunu söyledi. Beş dakikası varsa bir konu hakkında görüşmek istediğini belirtti, Lami bey de yer gösterdi, çay söyledi, muhabbete başladılar.

Lami beyin bir özelliği de yerel halkla çok iç içe olmasıydı. Muhabbeti pek severdi. Ahmet beyin ilk girişteki çekingenliği kısa sürede dağılmış, beş dakikalık görüşme talebi bir saati aşmıştı.

Memleketin sorunlarından söz ettiler, sahipsizliğinden yakındılar, emanetin ehline verilememesinden dem vurdular, kaynakların doğru kullanılmadığından bahsettiler. Spordan bahsettiler, sanattan laf açtılar, siyasetin etrafında döndü durdular. Ne de olsa burası bir kurumdu, kurumda da siyaset yapmak caiz değildi. Sonra iş döndü dolaştı yemeğe geldi. Mahalli yemekleri tek tek saydı, hangisinin daha iyi yapıldığı yerlerden bahsedildi. Hatta daha da ileriye giderek yarın akşama yöresel bir yemekte buluşmak üzere anlaştılar bile. Çok çabuk kaynaşmışlardı. Dışarıdan gören iki eski dostun geçmişi yad ettiğini sanırdı.

Lami bey bir an durdu, “İlahi Ahmet bey lafa daldık ben unuttum, sen de söylemedin. Sebebi ziyaretinizi öğrenemedik. Hayırlı bir iş değildir umarım” diyerek bir kahkaha patlattı.

Ahmet bey de güldü, hatta katıla katıla güldü. “Hayırlı bir iş mi”, çok esprili bir adamdı Lami müdür.

Ahmet bey tam fırsatı olduğunu düşünerek konuya girdi; “Efendim” dedi, “Ben çatı temizliğiyle uğraşıyorum

Çok iyi ya, dedi Lami bey, az önce müdürlerimle toplantı yaptık, tam da biz bu konuyu görüşüyorduk. İhaleye girersiniz o zaman.

-Öyle değil efendim, ben ihalesiz yapıyorum.

-İhalesiz olmaz! Bak dostluk başka, alışveriş başka. Sonra biz bu makamı boşuna doldurmuyoruz. Yetimlerin hakkı var, devletin bekçisiyiz burada. Kaynakları doğru ve yerinde kullanmalıyız.

-Beni yanlış anladınız müdürüm, ben sizden usulsüz bir şey istemiyorum. Sizin çatıyı temizlemek istiyorum, üstelik bedavaya. Bedava olduğu için ihaleye gerek yok dedim.

-Nasıl yani, sen aklını peynir ekmekle mi yedin Ahmet bey, ne diye bedavaya temizleyeceksin ki?

-Efendim ben kuş pohlarını satıyorum. Kuş pohları karşılığında çatıları bedava temizliyorum. Böylece hem kurumun işi görülmüş oluyor hem de ben kazanıyorum.

Lami bey böyle bir şey beklemiyordu. Şaşırdı, ne olduğunu anlayamadı. Yanlış bir şey yapmak da istemiyordu, Ahmet beye saygısızlık etmek de olmazdı. Ne güzel muhabbet etmişlerdi, şimdi bu iş nereden çıkmıştı. Pohtan işlerde kendisini bulurdu. Tamam bedava yapacaktı, 6 bin liradan kurumu kurtaracaktı, devlet 6 bin lira kazanmış olacaktı ama ya bu adam daha fazla kazanırsa…

Lami bey bir elini çenesine koydu, bir eliyle başını kaşıdı. İçinden düşünmeye devam etti; kazanırsa kazansın canım, önemli olan devlete maliyetinin sıfır olmasıydı. Adamın ne kazandığı kimin umurundaydı. Umurundaydı belki de…

Bu işte bir iş var diye düşündü Lami müdür, Ahmet beyi kırmadan, üzmeden bir cevap vermek gerekiyordu.

-Ahmet bey, demin de söyledim ya, az önce müdürlerimle bu konuda toplantı yaptık. Biz kurum olarak kuş pohlarını çok önemsiyoruz. Bu konuda bir fizibilite çalışması yaptırdım. Projelendirilecek, detaylara göre de artı ve eksileri değerlendireceğiz. Kurum olarak kuş pohları konusunda çok önemli çalışmamız olacak. Kusura kalmayın olur mu?

Kusura bakmazdı Ahmet bey, öyle dedi…

***

Üç ay sonra kurum ihaleye çıktı. Kuş pohlarının temizlenmesi için 6 bin, çatının aktarılması için de 5 bin liralık ihale sonuçlandı. 3 ay sonra da iş bitti.

Lami bey hayli memnundu. “Emekli olmadan kurumumu yeniledim, çatısını aktardım, boyasını badanasını da yapmıştım zaten. Gerçi mantolama yapmaya fırsat kalmadı ama olsun, pırıl pırıl bir kurum bırakıyorum. Gönül rahatlığıyla emekliye ayrılabilirim” diye düşünerek dilekçesini verdi…

***

Ahmet bey yerel gazetede Lami müdürün kurumunun ihale ilanını görünce çok üzüldü. Keşke “100 bin liraya yapıyorum” deseydim de ortaya bir para atsaydım. Bedava deyince demek ki Lami müdür pek işkillenmiş, öküzün altında buzağı da aramış olabilir.

Ahmet bey ihaleye girse mi diye bayağı bir tereddüt geçirdi. Bedavaya yapacağı işi 6 bin liraya yapmak kârlı bir işti ama ona göre değildi. O satarken zaten kazanıyordu, bir de pohu toplamak için devletten para mı alacaktı, ne kadar ayıptı, kendisine hiç yakışır mıydı, yakışmazdı. O da ihaleye girmedi…

PAYLAŞ
Önceki İçerikSus Dilim
Sonraki İçerikKupa Şövalyesi – I
Naif Karabatak
1964 Adıyaman doğumluyum, İstanbul’da yaşıyorum. Gazeteciliğe 1979 yılında, yazarlığa 2000 yılında başladım. Birçok yerel ve ulusal gazetede köşe yazısı yazdım, söyleşi yaptım, genel yayın yönetmenliği görevinde bulundum. Şiir, deneme, öykü çalışmam var. Bir hikâyem uzun metrajlı film, bir hikâyem kısa metrajlı film olarak çekildi, birkaç hikâyem de tiyatroya uyarlandı. Yayınlanmış bir mizahi kitabım var ve ben daha çok mizahi öykü yazmayı seviyorum, yaşayamadığımdan olmalı!