Aykut Ertuğrul Öyküsünde Mizah

0
129
Aykut Ertuğrul Öyküsünde Mizah

Mizah güldürmece işini ifade eder. Hayatın içinde bir kavramdır. Öykü, hayatın gerçekleşmesi muhtemel kesitleri bize sunmakta, yaşamın insana bakan yönünü yansıtmaktadır. Kısacası öykü, hayatı okumaktır. Aykut Ertuğrul günümüzün önemli yazarlarından biridir. Onun öyküsü Kafka, Borges, Marquez’le doğu İslam eserlerini harmanlayarak yenilikçi ve deneyci tutum sergileyen bir öyküdür. Mizahi unsurları da eserlerinde yerli yerinde ve etkili bir biçimde kullanır. Çalışmamızda Mümkün Öykülerin En İyisi isimli öykü kitabını mizahi ve ironik unsurlar açısından araştıracağız.

Mümkün Öykülerin En İyisi kitabının Kuyudakiler öyküsünde trafik ışıklarını görerek şöyle demektedir: “Issız adaya düşersem yanıma alacağım üç şey: Kırmızı, sarı, yeşil. Kırmızı… Sarı… Yeşil…

Kabil adlı karakter kadının önüne geçerek “Bi liran yok mu abla?” demektedir.

Kabil, ana oğul uzaklaştıktan sonra elindeki pet şişeyi göstererek ‘Kafalar güzel mi abi? Sen içer miydin ya?” demektedir. Güvenlikçi, Çağrı’nın koluna giriyor ‘Gene mi sen lan?! Gelme bi’daha buraya demedik mi oğlum?” Çağrı sinirlenmiştir: “Hep sarhoşum lan! Hep sarhoşum lan!”

Yusuf dedesiyle çocukluğundaki bir diyaloğu hatırlamıştır.

“Tırnağın niye böyle dede?”

“At ezdi evlat.”

“Nee, at mı?

“Kardeşim Çağrı” diye intihar mektupları olan Çağrı bir anısını hatırlamıştır:

“Abi bizi niye alıyorsun? Biz ne yaptık, kendi halimizdeyiz biz , kendi halimizdeyiz.”

“Yürü lan yürü, karakolda anlatırsın.”

“Abi gelemem karakola, bırak beni, bıraksana lan!”

“Lanlı lunlu konuşma şerefsiz… Ah!”

“Yusuf kaç olum kaç!”

Güneş Yaralarımızı Yakıyor’da bir cümle dikkati çekmektedir: “Sineklerden bir oldu ölülerimizin üzerine salınmış.”

Nefes Kontrolü’nde komutan şöyle söylemektedir. “Tut nefesini, dilini damağına yapıştır.” Daha sonra “Tut nefesini örtüye bürün.”

Kimse selam vermeyince yine “Tut nefesini, ya sabır” diyor. Oda hepsine yine “Tut nefesini secde et.” diyor. Mahkum elbisesi giyip seccadesini alınca yine “Tut nefesini, Elhamdülillah.” diyor. Emekli olunca yine “Tut nefesini, tut nefesini, tut nefesini, tut, tut, tut…” demektedir.

Yaşasın Ritim’de yazar kısa, tombul, afili, Pelikan marka mürekkep şişesinden beş liralık dolma kalemime mürekkep çekmeye çalışmakla meşguldür. Önünde peçeteler, müsvedde bir kağıt, hepsinin altına iki kat serilmiş eski tarihli bir gazete “Tam bir ritüeldir.” Yazar, kalem yazıyor mu diye kontrol eder. Sorun yoktur. Halifesiz Günler’den rastgele bir sayfa açıp okumuştur. “Yaşasın ritim!” yazmaya koyulur öykünün ilk paragrafını yazar.

Kahraman’ın Sonsuz Yolculuğu’nda derkenarda Teşekkürler Google, Teşekkürler Vonnegut, Kahrol Amerika!” denmektedir. Yer sarsıntısı yaşanmaktadır. Kahraman “buna ne oluyor” demekte, Yeryüzü ağırlıklarını atmaktadır. ‘Panik dalgası’na odaklanmakta ama bir şey görememektedir. Bunun nedenlerinden biri, merkezden uzaklaşan insanlar kaçmakla bitmemektedir, diğeri, Merkezin çevresinde Münch’ün ünlü tablosundan fırlamış en az iki saf insan vardır. Unutanlar ve bilmeyenler için tabloyu gösterir. Üçüncü neden “yaklaşmaya cesareti yok”tur. Absürt bir macera yaşamaktan korkarak kıyafetlerini, uzuvlarını, akbilini kontrol eder. Eli yüzü düzgün birini durdurur: Hangi yıldayız diye sorar. Üçüncü sebebi düşünmemiş gibi yapmalıdır: “Cesaret, cesaret, cesaret.” Zihinsel gelişimi boyunca yüzlerce aksiyon filminin eşlik ettiği kendisiyle ilgili olarak “alem buysa, kahraman benimdir.” der. Son sözlerini düşünür. “Astalavista bebek”, “geri döneceğiz”, “freedom”, “Işık, biraz daha ışık.” Elinden kurtulan figürandan daha uzun yaşamak için son sözlerini düşünmeyi bırakıp kahramanlık kabul etmelidir. “Etmeliyim, etmeliyim… Et-tim!”

Üzerindeki siyah mont ve kotla kendini Jason Statham’a benzetir. Sonra Jason Statham’ın resmini verir. Kendini Jason Statham’la karşılaştırır. Ancak yazarda “bir maceranın tam ortasında olma bilinci” vardır. Kendisini günde en az iki kere 500T’den sağ çıkmış adam olarak niteler. “Orta boş beyler, ortaya ilerleyelim” edasıyla yoluna devam etmiştir. Otobüsü tasvir eder: “Hamile kadınlar, bir ayağı çukurda ihtiyarlar, el ele tutuşmuş genç sevgililer, militan kılıklı kirli sakallı gençler, iki gözü iki çeşme anne babasını arayan minik çocuklar, kaçarken bile birilerine SMS atan, Facebook duvarına ileti giren liseliler” görmüştür. Korkmuş bir buzdolabı tasvir edemeyeceğini belirtir. “Bu konuda size Google bile yardım edemez” der. Trafik açılıyor. Yani, kalabalık azalıyor. Gonder Vekilharcı’nın oğlu Boramir’in boru sesini andıran yaslı uğultuyla uğraşmak zorunda kalır. Boyundamarlarını şişirerek 23 Nisan şiiri okuyan bir öğrencinin velisi olmak gibidir.

İsrafil’e seslenir: “İsrafil Aleyhisselamcığım buradaysan sakın bir işaret verme. Lütfen.

Uğultu Yozgat’ta geçen çocukluğunu, sünnet oluşunu pilli robot, siyah önlük, ilkokul aşkları”nı hatırlatır. “Ortaokul, teklif etmek, eşek şakaları, matematikçi bana taktı, anne ev hanımı, baba memur…” Modern olanlar lisede aşık olmaktadır: “Sarımsak umurlarında değil. Halbuki sarımsağın vitamini…” Gerçeklik duygusunu kaybetmemeye çalışır. İnsanlara dokunmadan geçmeye çalışır. Bunu yarasalar ürküp vücutlara çarparak hep birden ileri atılmasına benzetir. Dairenin merkezine on adım’da askerlik günlerini hatırlar. Dairenin merkezine yedi adım’da savaş kapıdadır. Dairenin merkezine üç adım dağıtım izni, Dairenin merkezine iki adım’da Üçüncü Dünya Savaşı, Dairenin merkezi’nde ölü insanlar görmektedir. Tablodan kaçmak, figüranların arasına katılmak ister. Ejderha ölülerin üzerine kükremekte, tepinmektedir. Öykünün sonunda ejderhayı tasvir eder. Tabloda bir grup ölü vardır.

Büyük Dünya Atlası’nda Atlas’ın kulağına fısıldar, adam oralı olmaz. “Hep o artistik, sonsuz, sinir bozucu pozlar.” Öfkesine hakim olup Atlas’ın olanından uzay boşluğuna doğru düşen ter damlasını eliyle havada yakalamıştır. Bir kara deliği daha engellemiş olmanın verdiği iç huzuruyla ‘Batsın bu dünya Atlas, bırak batsın!’ diye tekrar etmiştir. Atlas’ı kızdırmaya çalışmıştır: “Tek Tanrılı sisteme geçildi ve bil bakalım o Tanrı kim değil?” Atlas’ın tek başı havaya kalkar. “Senin emeklerini umursamıyorlar, sana değil, yerçekimi kuvvetine, Newton isimli bir fasülye ve daha onlarca bilimsel, sıkıcı şeye inanıyorlar sana değil.”Atlas düşmektedir. “Tanrı’nın yıkılışını izlerken ‘Biliyordum’ dedim sırıtarak.” “Bir kere tereddüt edersen bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” Cebinden düdük çıkarıp üfler. Atlas bayılır. Küre elleri arasından düşmüştür. Pos bıyıklı “Tanrı öldü; onu biz öldürdük” diye ikisini işaret etmiştir. Cam küre paramparça olmuştur. Kıyamet kopmuştur, Atlas bir daha görünmez.

Atiye’nin Ölüleri’nde kahramanın uyanmasıyla ilgili olarak “Hayır sevgili okur, kahramanın uyanmasıyla başlayan hikayelerden sıkıldığını biliyorum.” Kahraman henüz uyumamıştır. “En yakın uykuyla aramda nereden baksan on iki saat vardı, ileriye ve geriye doğru…”

Kapı açılmamıştır. Üzerine doğru yürüyen bir canavar, adam, kuş, martı, sevgili, başka bir hikayeye ait bir karakter de yoktur. Ne de buzdolabı, “Okura bu hikayeden bahsederek şunu söylemiştir:” Bir oyunun peşinde hiç değilim Hayır, biliyorum bunlara karnın tok. Öyküde Şehrazat, Raskolnikov, Drogo, Adem Selamsız’a değinmektedir. Tek tek Atiye, annesi, Veznedar Nuri, Beyaz Eşyacı Selim, Halı Yıkamacı Süleyman, Doktor Sedat, Tansel Yüzbaşı, Kenan Hoca, garson Münir, İsmail Çevik’in ne yaptığını söylemektedir.

Urdn Medeniyeti Hakkında Birkaç Mühim Belge’de hayali Urdn ülkesinin dilinden bahsetmekte, Sözlükten silinen kelimeyi zihninden geçirmek bile yasak olduğu belirtilmektedir. Aynı öyküde Yüzler Bayramı’ndan bahsedilmektedir. İsimler kurulu tarafından yüz kelime seçilir. Devlet başkanı ve doksan dokuz kişilik kurul üyeleri çelik tanrının başına geçer. Her biri Ndru’nun veri tabanından bir kelimeyi siler. Ndru, tüm konuşulanları harfiyen duyan dev kulağın adıdır. Bilim adamı Kemal Kalender’in yorumu yer almaktadır. Z.’nin nasıl öldüğü belli değildir.

Yok Kimse Yok’da kahraman The Marmara’ya girmekte,  seyrettiği filmler 16000xff’yle güzünün önünden geçmektedir. Bir kestane tezgahından bir kestane alıyor. Hala sıcaktır. “Fazla uzaklaşmış olamazlar.” der. Kabukları sayarken rüya görüp görmediği aklından geçer. “Rüyasında kestane gören bir adam mıyım ben? Rüyasında ‘kestane gören bir adam’ gören bir kestane mi?” Ölü mü diri mi olduğu aklından geçer. Bilgisayarın başına geçer. Haber sitelerini dolaşır. Dayanamaz Google’a sorar: İnsanlar nereye kayboldu. Çıkan sonuçlar işine yaramaz. Online bir oyun sitesi, Adnan Oktar videosu, kedi canını hepsiburada.com’da bulur. Cebinden cep telefonunu çıkarır. Rüzgar bir kağıt parası getirir. Kağıttakiler İlahi Komedya’da cehennemin kapısında yazmaktadır. “Bu nasıl bir hafıza lan, bu nasıl şiir, n’oluyo, n’oluyo, N’OLUYO!” der. Önüne bir kağıt düşer. Kafasına çarpıp Felak, Nas, Ayetel Kürsi, üç İhlas ve bir Fatiha okur. Göğe bakar: Pamuk tarlası. Truman Show da yazabilirdi der. Rüyada pamuk görmeğe değinir. Mefisto’ya girer. Alarm yankılanır. Etrafına baka, kimse yoktur. Ses, sirene dönüşür. Bir kağıt daha, bir kağıt daha düşer, bilgisayar çıktısıdır. Ona bir kadın yaklaşır. Aklına birçok şey gelir. Adı Havva’dır. Avucunun içine bir kağıt koyar. Kırmızı Pazartesi’de 6.30 vapurunda kalorifer yanı koltuk kapma yarışı vardır. “Ben olsam kesin kapardım bir koltuk” diye söylenerek ahşam sıranın ucuna oturmuştur. İskeledeki büfelerin camlarından dışarı uzanan kollar insanı ritimsiz, çılgın halay izlenimi veriyordur. “Para içeri gazete dışarı, para içeri paket paket sigara dışarı, para içeri çikolata dışarı, para içeri su dışarı, para içeri para dışarı…”

Son Anahtar ve Başka İhtimaller öyküsünde dipnot sistemini kullanmıştır. Dipnot başlığı Son Anahtar ve Başka İhtimaller İçin Okuma Önerileri’dir. Öyküdeki dipnotta yazarın oyuna dahil olmayı seven oyunbaz olur için kurgulandığı belirtilmektedir. “Düzgün düşünmemeye yol açabilir. Yan etkilere rastlarsanız selam söyleyin.” diye okurlarını uyarmaktadır. Söz konusu öykü ironik üslubuyla önemli öykülerdendir. İhtimaller Serisinin Sonraki Öyküsü için Notlar’da Anket öykü tabiri kullanılmaktadır. Final dört şıklıdır. Yazarın tabiriyle okur bu test sayesinde nasıl kitaplardan hoşlandığını anlayacaktır.

Mahir Ressam ya da Babamı Nasıl Öldürdüm’le oyun başlamaktadır. Kahraman öykünün kötü kişisi olduğunu belirtmekle beraber Kumarbaz’daki hilebaz ihtiyar kadar kumar bildiğini, çok badireler atlattığını ancak Gregor Samsa gibi böcekleşmediğini belirtmektedir. Olric olarak karşımıza çıkmaktadır. “Kim olmak isterseniz.”

“Metinlerarasılığın sırası değil atayını da al git. Başüstüne…” Kahraman doğuştan kötü değildir. “Anlayacağınız Erol Taş kahkahasıyla değil…” Okur, ihtimalle apartmanını hala terk etmediyse bir üst kata çıkmak için yanıp tutuşmaktadır. Öyküde bir tüfek patladıysa ceset oralarda bir yerdedir “Fazla uzaklaşmış olamaz! Namlu hala sıcak.” Tutunamayanlar’a gönderme yapmaktadır. “Ah be Bruce artık kimse kimseyi sonuna kadar dövmüyor dedi Özkan. Atayistler bunu açıklayabilir mi bakalım.” Olric’e yazar “Zevzek. Bana mı dediniz efendimiz?” demektedir. Öyküde Fikret’in karnesi aşağıdaki gibidir:

“Hayal gücü:5

Dayağa dayanma gücü: 5

Kızlarla konuşabilme: 0

Berk’e yumruk: 0

Kendini savunma: 0

Hamdi’yi öldürme: 0

Beceriksizlik: 5

Yazıya olan inanç: 0

Fikret, sevdiği kızı başkasına kaptırdıktan sonra “Ferhat efendimiz sonunda meyhane köşelerinde o Sadri Alışık sonunda canına kı… O üçüncü sayfa sonunda en yakın cepheye I Want You! Bazı şeyler yalnız Amerika’da olur efendimiz…” Aynı öyküde, Mesnevi’de geçen Rum ve Çin halkının daha mahir ressam olduğuna dair hikayeye yer verilmektedir. “Çaldıksa miri malı çaldık efendimiz.” Olric diyaloglarıyla sona ermektedir. “Oysa biz daha yeni başlıyoruz. Oyun bitti.”

Sonuç olarak, diyebiliriz ki, Aykut Ertuğrul öyküsünde mizah ve ironi büyük bir önem arz etmektedir. Kapsamlı olarak çalışmalar yapmak bizi yeni sonuçlara ulaştıracaktır.

KAYNAKÇA

-ERTUĞRUL, Aykut (2014), Mümkün Öykülerin En İyisi, Dedalus Yayınları, İstanbul.

-TOSUN, Necip (2015) Günümüz Öyküsü, Dedalus Yayınları, İstanbul.

-ZARİÇ Mahfuz (2012) Cahit Sıtkı Tarancı’nın Öykülerinde Mizah ve İmge Şahıslar, http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/mahfuz_zaric_cahit_sitki_taranci_oyku_mizah.pdf

-APAYDIN, Mustafa (2015), Türkiye Türkolojisinde Yapılan Mizah-Hiciv Çalışmaları Hakkında Bazı Değerlendirmeler, http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/mustafa_apaydin_mizah_hiciv_calismalari.pdf

-YUM, Sebahattin (2013), Memduh Şevket Esendal’ın “Ayaşlı ve Kiracıları” Adlı Romanında Mizah,

PAYLAŞ
Önceki İçerikKurşun Kalem Edebiyat Dergisi Sayı: 53
Sonraki İçerik#sonümit Video Dergi Yayında
Dilara Pınar Arıç
26 Mayıs 1990'da İstanbul'da doğdu. Lisans öğrenimini Fatih Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı'nda burslu olarak gördü. Yüksek lisans çalışmasını Trakya Üniversitesi'nde Sünbülî Sinan'ın Menasik-i Hac adlı eseri üzerine tamamladı. İngilizce, İspanyolca bilmektedir. İnsomnia'nın Saati ve Gülümse Hayata adlı iki kitabı vardır.