Birgün

Ekimin sonunda yakalamışken maviyi oturdum sofrasına. Elimde sigaram ağzımda dumanı. Derken yanımdaki amca “Hem denize geliyorsun hem sigara içiyorsun, bu nasıl iş” dedi. Anlamadım bağlantıyı nereden kurdu aklında. “Ben SAT komandosu emeklisiyim, 45 yıl içtim” dedi, bi 45 yılda ben içeyim dedim. 45 i geçme hatırım kalır dedi biraz cilveyle. Yüzümü denize döndüm, 43 yıl daha benimle olan sigaramdan bi nefes aldım. Denizin üstünde kelebekler uçururken aklımdan rengarenk,amca elma uzattı birden. Al bakalım Adanalı sigarayla iyi gider dedi. İyi gitmez bilirim ama aldım, belli belirsiz bi eyvallah dedim. Sonra toplandı, çantasını sırtına aldı iyi günler genç dedi. Ben yine eyvallah dedim. Bir şarkı sözüymüş gibi dedim. Bilirim bir şarkı sözüdür ama ben yine de bir şarkı sözüymüş gibi dedim. Eyvallah, gidiveren hayata.

Akdeniz’in ılık sularına daldım sonra. İlk başta buzullar gibi soğuk geldi ama açılınca yavaş yavaş ısınmaya başladı. Ne kadar süre geçti bilmem, yabancı bir abla girdi suya. Belki yabancı değildi, bana öyle geldi. Dizlerine kadar sudayken soğuktan titriyordu. Sonra birden daldı suyun içine, çıkmayacak sandım. Balık olacaktı da Akdeniz’in sularında her gün selam çakacaktı gökteki bulutlara. O kadar çok su altında kaldı ki bir an şüphelendim. Sonra en fazla 5 metre ötemden çıktı. Allahtan dedi, su o kadar da soğuk değil.

Titreyerek girdiğim Akdeniz’den titreyerek çıktım, vardım oturdum havlumun üstüne. Komando amcanın yerine yeni bir amca gelmiş çoktan. Denize girmeyecek ama belli pantolonlu, gömlekli. Yanında bir yüksek alkollü bira duruyor. Döndüm , ‘afiyet olsun’ dedim. Çekingen bir tavırla sağol dedi. İlk adımı attım, artık amca anlatır içindekileri dedim. Konuşmadı hiç. Bir adım daha attım sigara uzattım. Bir şeyler dedi ama anlamadım. Önce kullanmıyorum dedi sandım, oysa az sonra yaktı bir tane. Söver gibi çekti bir duman içine. Öper gibi bir yudum aldı birasından. Sanki öptüğü tüm dudaklardan daha fazla zevk alıyordu.

Amca sustu konuşmadı hiç. Bir ara ‘neden böyle az konuşuyorsun’ diyesim geldi. Önce bir düşündüm. Aklımın bir köşesine oraya oturduğum gibi oturdum. Sordum amcaya. ‘Sen neden az konuşuyorsan ondan’ dedi. Sustum. O sırada benimde canım bira çekti. Arkamızdaki büfeyi işaret ettim , ‘’satıyorlar mı?‘’ Evet ama ben oradan almadım dedi. Gittim büfeye kalmamış. Geldim, geri oturdum. ‘Kalmamış’ dedim. Usta bir geometrici gibi büktü boynunu. O kadar çok şey anlattı ki boynunun o açısıyla, amcanın tüm hayatı içime işledi bir an. Her şeyi anlamıştım artık. Kalktım yola koyuldum.

Daracık bir yerden çıkardım arabayı. Radyoda bilmediğim bir dilden bir şarkı çalarken daldım trafiğe. Işıklar, arabalar, insanlar… Hayat gözlerimin önünden geçip giderken ben kördüm zamana karşı. Dikkatimi çekti, önümdeki bir arabanın egzozundan sıvı akıyor. Selektör yaptım görmedi. Geçmeye çalışacaktım ama zaten soldan gidiyordu. Bir kırmızı ışık kesti trafiği. Sağ şeride geçip yanına durdum. Baktım yaşı epey var ‘’ amca egzozundan sıvı akıyor’’ dedim. Amca biraz anlamaya çalışır, söylediklerimi beyninde tartar, sonra elini belli belirsiz kaldırır ‘eyvallah’ der. Yeşil yanar, ben geçerim, bir yandan da aynadan arkaya bakarım. Amca arabayı sağa çeker, dörtlüleri yakar. Geçmiş zaman gibi gelir ama o amca her an elini kaldırır belli belirsiz , ‘eyvallah’ der, arabayı sağa çeker, dörtlüleri yakar. Tıpkı şuan benim suskun amcanın yanında oturmam gibi.

PAYLAŞ
Önceki İçerikSanat ve İlham
Sonraki İçerikHayat Meselesi
Eren Kocakaplan
Memleketin verimli topraklarında, Adana’da yetişti. Doktorluk yolundaki yolunu 2016’da yarılamayı başardı. Hayatta algının gerçek olduğuna inanır. “Gerçek, her zaman gerçek değildir. Gerçek bazen gerçek olmayandır. Gerçek olmayanın gerçeğin ta kendisi olduğunu anladığımız zaman hayat daha keyifli bir hale bürünür. Gerçek olmayanın peşinden koşmanız dileğiyle...” artık Sanat Duvarı’nda.