Bekleme Odası

0
128
Bekleme Odası

Sıranız geldiğinde sizi çağırırım demişti doktorun sekreteri. Bende gittim bekleme odasına oturdum. Çocuklu birkaç aile vardı ben oturduğumda. Benden hemen sonra genç bir kadın geldi oturdu karşıma. Oturuşu, telefonu tutuşu, vücut hatları, yani her şeyiyle yozlaşmıştı. Böyle bir yozlaşmaya ancak bir diktatör sebep olabilir diye düşündüm. Sorun bu değildi, sorun bu diktatörün nasıl başa geldiğiydi. Şunu da çok iyi biliyorum ki her diktatör halkın desteğiyle başa gelir. İnsan kalbi gibi özyönetimi cumhuriyet olan bir ülkeye diktatörler ancak seçimlerle gelir diye geçirdim içimden. O anda telefonu çaldı, diktatör arıyor sandım. Sonra konuşmalarından anladım ki annesiymiş.

Aklımdan çıkaramadım bir türlü diktatörü. Nasıl bir baskıcı rejim kurmuştu da bir kadından gerçek benliğini söküp almıştı. Acaba bir iyilik bunlara yol açmış olabilir miydi? Ben böyle düşünürken gözbebeğimde dünyada karısıyla yemek yiyordu diktatör. İkisi de adana söylemiş, yemekleri henüz gelmişti. Sıkıntılı bir adamdı bu diktatör. Gözleri her an etrafı arıyor, yemeğine göz koyan var mı diye bakıyordu etrafa. Adeta yırtıcı bir hayvan gibiydi.

Bir an karısına baktı diktatör. Ölen bir yıldızın ışığı gibi baktı. Karısından bu kadar uzak olmasının sebebini o an anladım. O kadar uzak olmalıydı ki karısından kendisi ölse bile ışığı yıllarca aydınlatmalıydı onu. Tıpkı göklerde gördüğümüz yıldızların birçoğunun sönmüş olması gibi. Yemek boyunca tek kelime konuşmadılar. Her suskun kelimede binlerce metre uzaklaştı diktatör karısından. Her uzaklaştığında gülümsüyordu inceden. Her uzaklaşışında karısı biraz daha fazla aydınlanacaktı. Karısı da biliyordu bunu. Yoksa bir kadının saatlerce susması olacak şey değil.

Böyle bir diktatörün böyle bir yozlaşmaya nasıl sebep olduğunu hala anlayamadım. Sevgi, insanları birbirine bağlardı oysa. Kendimi yenemeyip yan masadan seslendim hafifçe:

“Beyefendi, biraz konuşabilir miyiz?”

Usulca başını salladı bana, karısına dönüp ‘ hayatım sen yemeğini bitir ‘ dedi. Dışarısı soğuktu, üşümesin adam dedim hemen konuşmaya başladım.

Neden diye sordum. ‘ Neden insan olmak varken yıldız olmak? Hadi yıldız oldunuz, neden bu kadar uzakta? Bir güneş olmak varken…’ Bir sigara yaktı konuşmamı bitirince. Uzaklara baka baka içti. Son birkaç nefes kalmıştı ki konuşmaya başladı. ‘ Bir insanın hayatında bir insan olursan hayatın kadar yaşarsın ancak. Sen ölürsün, o insanda ölür. Bir insanın hayatında bir güneş olmakta aynı şeydir.’ Sigarasını gösterip devam etti : ‘’Bir sineğe sigara olmak gibidir, bir insana güneş olmak. Sigara beş dakika da söner gider, güneş öldüğünde dünya sadece beş dakika aydınlanır. Oysa yıldız olmak öyle midir? Bakınız, şu gökyüzüne bakınız. İfade edemeyeceğiniz kadar uzaktır size bu yıldızlar. Birçoğu sönmüştür bile, ancak hala aydınlatır dünyamızı. Siz beyefendi, öldükten sonra yaşamak istemez misiniz? ‘’

Doktorun sekreteri Ercan diye bağırdı o anda. ‘ Ercan Tanal! Sıranız geldi. ‘ Kimse hareketlenmeyince adam beklemekten sıkılıp çekip gitti diye düşündüm. Ben geleli bir saati geçmişti. Adam da iki saattir bekliyordur en az. Ben böyle düşünürken birden karşımdaki kadın kalktı yerinden. Usulca yaklaştı bana , ‘kocacığım’ dedi , ‘kocacığım, sıran geldi.’

PAYLAŞ
Önceki İçerikSoğuk Sessizlik
Sonraki İçerik“Acıkınca ekmek istiyorsun, lâf değil!”
Eren Kocakaplan
Memleketin verimli topraklarında, Adana’da yetişti. Doktorluk yolundaki yolunu 2016’da yarılamayı başardı. Hayatta algının gerçek olduğuna inanır. “Gerçek, her zaman gerçek değildir. Gerçek bazen gerçek olmayandır. Gerçek olmayanın gerçeğin ta kendisi olduğunu anladığımız zaman hayat daha keyifli bir hale bürünür. Gerçek olmayanın peşinden koşmanız dileğiyle...” artık Sanat Duvarı’nda.