Metehan V Sevde #3 – Eksik Bırakılmış Bir Aşk Hikayesi

0
69
Metehan V Sevde #3 – Eksik Bırakılmış Bir Aşk Hikayesi

Ben Metehan… 5-A sınıfında yaz tatili dönüşü yapılan muhabbetlerin kayıp çocuğu. Bu yüzden hep utanç duymuşumdur. O muhabbetlerin içinde olmak isteyip bir türlü olamamışımdır. Daha doğrusu geçen seneye kadar öyleydi. Geçen sene anneme gidip anlattım bu durumu; “Arkadaşlarımın hepsi bahsediyor, ben sus pus oturup gittikleri otellerin havuzlarında keyif yapıyorum.” dedim. Babamla konuşmuş hemen, ertesi gün müjdeyi verdi. Annemi bir kez daha sevmiştim bu yüzden. Üzülmeme dayanamaz. Yani en azından genelde öyle olur…

Ben hayatımda ilk kez geçen sene kendi valizimi hazırladım. Valiz dediğime bakmayın siz; okuldaki sırtdaş ve sırdaşımı aldım yanıma, okul çantamı. Çünkü evde bir tane valiz vardı ve onda da annemle babamın eşyaları olacaktı. Büyümüştüm artık, eşyalarımın onlarla aynı yerde bulunması yakışık almazdı. Hem sanırım kızlar ana kuzusu gibi görünen çocuklardan hoşlanmazdı, eğer onlarla aynı valizi kullanırsam bir ana kuzusu gibi görünecektim.

Gideceğimiz yerin adını dahi bilmiyordum ama Akdeniz Bölgesinde bir yerdi. Yolculuğa çıkmadan önce babamla yolculukta dinlenip eşlik edilmek üzere hazırlanmış 18 şarkılık bir cd oluşturduk. İçinde annemin en sevdiği grup Ayna’dan tutun da Özay Gönlüm’ e kadar her türden müzik vardı. Ben bu yüzden ailecek arabayla yaptığımız yolculukları çok severim. 11 yıllık hayatım boyunca şarkılara eşlik edebildiğim tek yer bizim arabanın arka koltuğu olmuştur çünkü. Seviyorum bizim arabayı. Kimse kimsenin sesiyle ilgilenmez hem de, herkes bağıra bağıra şarkı söyler. Ha bu arada bizim arabanın arka koltuğu dedim diye sakın önce oturamadığımı düşünmeyin. Babam önde oturmam için 47 kilonun üzerinde olmam gerektiğini söyler. Ben de bayağı bayağı 47 kilonun üzerindeyim. Yani artık ön koltukta da oturabiliyorum. Yalnızca önde otururken şarkılara eşlik edemiyorum. Çünkü önde oturanın görevi şoföre yardım etmektir, şarkı söylemek değil. Ayrıca annem bilmiyor henüz benim önde oturduğumu. Bu, babamla aramızda küçük bir sır. Annemin bilmemesi gerek.

Her neyse yola çıktık işte eninde sonunda, taktık CD’mizi ve yolculuğa başlamadan önce evde yerimde duramamama sebep olan heyecanım dindi sonunda. İlk kez bu kadar uzağa gidecekmişiz annem öyle söylemişti. O yüzden de yanına benim külotlarımdan bir sürü aldı. Yolda bir şey olur, üstüme bir şeyler dökerim diye… Ben biliyorum ama o geceleri altıma kaçırırım diye korkuyor yine. Onlar geçen senede kaldı. Hepsi hem de, amcamların arabasına işemiş olmam da…

Annemin şarkıya eşlik ettiği kadife sesiyle uyandım. Ayna’nın Akdeniz şarkısını söylüyordu gene. Yüzüme çarpan rüzgar hemen beni kendime getirdi ve dışarıyı izlemeye başladım. Kıvrımlı yollardan geçiyorduk, virajlı yani… Yüksek bir tepeye çıktık ve temiz hava almak için biraz da babam kendini toparlasın diye uçurumun kenarına çektik arabamızı ve denizi seyretmeye başladık. Annem yolculuğa çıkmadan önce poşete koyduğu salatalıklardan verdi birer tane bize. Bir tanesi kesmedi, ikinciyi istedim… Birden gözüm gökyüzündeki bulutlara ilişti. Güneş, masmavi gökyüzündeki  sık bulutların arasında bulduğu küçük aralardan süzülüyordu. Ve denize düşüyordu. Hoş denize yaklaştıkça belirsizleşiyordu o ışık demeti ama olsun. “Baba fotoğraf makinanı alabilir miyim? Bir fotoğraf çekmek istiyorum.” Aldı arabadan ve bana verdi. Bulutları ve boşluklardan süzülen güneş ışığının fotoğrafını çektim. Çok büyüleyiciydi.

Arabaya bindik ve yola devam ettik. Ben yol boyunca babamın fotoğraf makinasındaki çektiğim fotoğrafa baktım durdum. Sürekli hayal kurdum. Aralarından en güzeli, dünyadaki bütün insanları o bulutların üzerine taşıdığımdı. Herkes oradaydı! Sanki bir piknik alanında çimlerin üzerinde keyif çatan insanlar gibi…

Bu sene ise okulun ilk günü babamdan fotoğraf makinesini istedim, arkadaşlarıma çektiğim fotoğrafı gösterecektim. O ilk gün muhabbetlerine katılacaktım ilk kez ve daha önce bir şey için hiç bu kadar sabırsızlanmamıştım. Umursamazca “Ben onları sildim Metehan.” dedi. “Boşuna götürme…” Babama öylece bakakaldım ve gözlerim doldu. Tabi o televizyonda haberleri izlediği için göremedi. Yine odama gittim ve oturdum pencerenin başına. Bu sefer yalnızca karanlığı izledim. Sevde’nin gözlerindeki gibi bir karanlığı değil… Korkunç karanlığı… İşte babamdan bu yüzden nefret ediyorum!

(…)

PAYLAŞ
Önceki İçerikEma Ayakkabı Firmasında Bol Alternatif Var
Sonraki İçerik2018’e “ANATOLIAN SOPRANOS” İle Görkemli Merhaba!..
Ercüment Yöndem
1998 yılının ilkbaharında Bursa’da doğup bu dünyadaki varlığını sonbahara sevdalı bir biçimde devam ettirdi. Lise eğitimini Özel Final Anadolu Lisesinde tamamlarken edebiyata sürekli artan ilgisine asla ket vurmadı ve lise döneminde 3. Uluslararası Bursa Su Kongresi Şiir Yarışmasını kazanarak kendisine bir pencere araladı. Lise dönemini senaryosunu üstlendiği “Kulaktan Kulağa” isimli bir tiyatro oyununun sahnelenmesiyle sonlandırdı. Eğitim öğretim hayatı Bursa’da başlamış olan yazar, Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenci olarak Bursa’da sürdürmekte. 5 yıl süresince düzensiz blog yazarlığı yapıyor ve yazma eylemini “yapraklarını dökmek” olarak tanımlamakta.