Sizce De Değişimin Zamanı Değil Mi?

0
70
Sizce De Değişimin Zamanı Değil Mi?

Devrin özgürlüğümüzü kısıtladığı, kısıtlandıkça yalnızlaştığımız günlerin esiriyiz. Bir ben bir sen bir o değil. Hepimiz. Kelimelerin azaldığı, peltekleştiği ve cümlelerin tek noktayla değil üç noktayla bitirildiği konuşma ağızlarına sahibiz. Konuşma ağzımız öylesine çirkinleşip, öylesine basitleşti ki her birimiz ‘Türkçe bozucular’ olduk. Peki neden? Bizleri kalabalıklar arasında başkalaştıran, yalnızlaştıran ne? Kalabalığa karışıp yalnızlıktan dert yakınmamızın temelinde ne var?

Ne bir sosyolog, ne bir psikoloğum. Sadece insanım. Her bilim dalından her alandan birer parça içime sığdıran bir insan. Binlerce insandan biri. Ve bir insan olarak sormaya başladım. Beni, seni, onu ve bizi farklılaştıran nedir? Cevap basit ama derin hatlara sahip kelimelerden oluşuyor.Bu kelimelerin adlarını yazmak bile istemediğim ‘sosyal medya’ kalıbına sığdırılan ‘sahteleşmiş hesaplar’ dizisi olduğu kararına vardım. Peki neden? Uzun bir süre bu kalıba sığdırdığım hesapları kullanan sanal bir bireydim. Hesapların genel anlamda ulaşım ağı geniş ve etkili olduğu için kullanımı da oldukça elverişliydi.Ta ki elverişli kelimesinin raf süresi dolana kadar. Nasıl oldu da bu süre doldu?

Sizce De Değişimin Zamanı Değil Mi?
Sizce De Değişimin Zamanı Değil Mi?

Sevgili okurlarım internetin ve sosyal medya ağlarının bir amacı olmalıydı. Gerçekçi ve anlamlı bir amacı. Ama ne yazık ki değişen dünya ve modern hayatın getirileriyle biz insanların ego dağarcıklarını dolduran ve sürekli kendimizi ispat etmeye mecbur olduğumuzu hissettiren derin bir psikolojiye itildik. Sürekli anlık fotoğraf ve videolarla, gittiğimiz her yeri konum ekleyerek kalıba dahil olan ağlarda paylaştık.Çoğu zaman içimizdeki ‘sanal şairi’ ortaya çıkarıp sayfalar dolusu yazılar yazdık. Bu durum bir süre için tehlike safhasına ulaşmasa da son zamanlarda 9-13 yaş arasındaki çocukları tehdit eder hale geldi. Çocuklarında dahil olduğu bu ‘sanal kumpanya’ ile çocuklarda henüz kişisel gelişimini tamamlamadan bu kalıbın kurbanı oldu.Kalıpla birlikte var olan bir takım ‘hastalıklı bireyler’ tarafından tacizler başladı. Bunun ötesinde video paylaşma platformu olarak ortaya çıkan ve bir çok üyesine izlenme oranına göre ‘cüzi’ miktarda para kazandıran bir etkileşimde ortaya çıktı. Bu etkileşim sayesinde yıllarca sanata emek veren ve vermeye devam eden sanatçılarımızın görmediği rağbeti ‘popüler kültürün yeni nesli’ görmeye başladı. Burada bir noktada ayrım yapmakta fayda var. Sosyal medya kalıbının yarar boyutu ve zarar boyutunun derinlikleri.Yararında bir aşamadan sonra perspektifliğini kaybedip düzlemleşmesi de söz konusu. Sosyal medya kalıbının dışında bir de yıllardır bahsedilen ‘aptal kutusu’nu es geçmemek gerekmekte. ‘Aptal kutusu’nun furyasında ise yine aynı mutlaklıkla varlığını sürdüren diziler yayınlanıp bitirilmekte.Ve bu şekilde sinema salonları önemini yitirmektedir. 2017 yılından hatırlatmak istersek Beyoğlu Sineması kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Beyoğlu Sinemasına sahip çıkılmış olsa da aynı etki Emek ve İnci sinemaları için geçerli olamadı. Bu durum bile tehlikenin ölümcül boyutunu açıkça ortaya koymaktadır.

Peki ne yapmalı?

Sizce De Değişimin Zamanı Değil Mi?

Klasikleşen ve sürekli kullanılan şu cümleyi kurmak zorundayım.”Kitap okumalı.” Ne olursa olsun kitap okumak.Günümüzün totalde 7-8 saati bu kalıbın içinde çırpınmakta. Çırpındığımız nokta yararın değil zararın egemen olduğu bir sanal bireyler topluluğunu oluşturmakta. Sevgili okurlarım mesleğimiz ne olursa olsun, her birimiz birer edebiyatçı olmak zorunda değiliz. Ya da bir sinema sanatçısı, tiyatro sanatçısı olmak zorunda değiliz. Bilinç sahibi bireyler olmamız yeterli. Kültürümüzün olmazsa olmazı sinemaya ve müziğimize sahip çıkmak yeterli olacaktır. Bunu sizlerde biliyorsunuz. Hayatta ki konumumuz ne olursa olsun. Emin olun bir önemi yok. Önemi olan tek ‘şey’ kültür ve sanat. Her birimizin içinde var olan ‘gizli sanatçılar’. Bizlerin gelişebilmesi ve öldürücü boyuta ulaşan bu kalıptan kurtulabilmemizin tek yolu öz kültürümüze dönmek olacaktır.Türk edebiyatının tozlu raflarında ki kitaplarımızı okumak, sinema salonlarımızı ‘gerçek sanat filmleri’ için tıka basa doldurmak.Vakitlerimizi ‘aptal kutusu’nun önünde tüketmek yerine bir enstrümana bir portreye ait olarak geçirmek.Ya da mesleğimizin bize uzanan dallarından köklerine erişmek. Ben bilginin kutsallığına inanan bir yazar müsveddesi olarak sizleri de bu inanca davet ediyorum sevgili okurlarım. Bütün kalıplarımızdan sıyrılıp özümüze ulaşabilmemiz ümidiyle