Merhaba saygı değer okuyucular. Sabırla yazımı sonuna kadar okumanızı rica ediyorum. Beni eleştirip benimle tartışmanızı istiyorum.

İstanbul’da hava çok bulutlu ve karışık yani ne olacağı pek belli değil. Hava kararsız ve değişken liseli ergenler gibi. İstanbul yeni uyanmış çocuk kafası kadar karma karışık havalı bir sabahtayız şuan yazımı her zaman ki yerimden yazıyorum kız kulesinin hemen karşısında ki çay bahçesinden yazıyorum. Konuya döneyim sizi bunaltmadan.

Bu hafta çok yakınımızda olan şeylerin üzerine metaforlar kurup beraber bozmak istiyorum. Sizi biraz yorup, iş yaptıracağım şimdiden sıkılanlar son da paragraf olarak başladığım cümleyi okuyup ana düşünceyi anlayabilir.

Damdan düşer gibi konuya giriyorum hadi bismillah…

Zaman daha hızlı aksa dediğiniz olaylar oluyordur illaki ya da dursun zaman diyorsunuzdur. Ön yargılı yaklaşıp kaçtığınız insanlar ve en güzel anıların yaşandığı naçizane anlarda yanınızda olan insanlar. hep birileri var etrafınızda kimi nasıl ne kadar tanıyorsunuz? Asıl önemli olan masum ve kırılgan zihninizde ki size ne olacak? Kendinizi ön yargılarla kısıtlamak güçlerini kullanmaya çekinen süper men gibi olmuyor mu?

Sordunuz mu kendinize benim ne kadar gücüm var ve neler yapabilirim diye ve ne kadar kendimi kısıtladım diye? Aslında sizin elinizde zamanı durdurmakta, hızlı hızlı akıtmakta. İşte o paranormal güç elinizde ama farkında değilsiniz.

Zamanın kumandası sizin ellerinizin arasında bir yerlerde, sizin en anlayacağınız ve içinize silinmez kalemlerle yazabileceğim etkili cümleler dizilimini kurarak bunu söylemek isterdim ama sözü uzatmama gerek yok anladınız siz.

Aciz sandığınız kadar kuvvetlisiniz ve kuvvetli olduğunuz kadar acizsiniz. İsteğine yakın olmak istediğin nispetince yakınsın. istemediğine uzak olmak istemediğin nispetince uzaksın. İnandığın kadar varsın ön yargılarından kurtula bildiğin kadar özgür.

Koşmak seni yakınlaştırmaz hedefine zihninin içinde her şey.  Barikatlar ve seni hedefine götürecek kestirme patikalar hepsi oranın içinde. Kocaman bir galaksi var beyninde, kocaman bu filmi unutma nerede ne istiyorsan hayalinle başlatıp geri alabilirsin. Sınır sadece sensin.

Elde etmek istediğin şeye o kadar yakınsın ki alnının ortasında aslında. Ondan o kadar sana uzak ve görünmez geliyor, orada olduğunu bilmediğin için ve aramaktan usandığından elinde olup farkına varamadığın mutluluklar zamanla güç kaybediyor.

Biraz geri gelelim, zihin labirentinin içerisinde sandıklarda hep özlediğin hayalini kurduğun hep aradığın oyuncakların ve renkli şekerlerin. Mutlu olmak her istediğinde onlarla oynamak senin ellerinde ama farkında değilsin. Sadece istemelisin güzel olması için.

Mesela ile başlayan cümlelerin hepsi yalandır unutma. Mesela bu cümle gibi ama mesela ile başlamasın güzel cümleler. Kandırmasın kimseyi.  Hayatın dayanılmaz acısını ya da ayrılık acısını çekmesin hayaller mavi periler ve harikalar diyarı kadar ilginç bir o kadar sürükleyici olsun, içine balonlarla seyahat edilebilen zihnin. Sınırlama hiçbir şeyle sende ki galaksiyi.

Senin zihin sarayında sadece sen sultansın, dilediğince eğlence ve gizem var içeride. Gözlerini kapatıp dile senden ne dilersen artık…

Zor anlarda sevmek istemesen de seviyormuş gibi yapsan çok değişiklik olur. Mesela değişir çoğu şey ellerinin arasında sıktığın o yüreğin rahatlar.

Yap dediklerimi lütfen hemen şimdi. Gözlerini kapatıp aynaya bakarmış gibi gözlerinin içerisine bak ve zihnini hayal et, haritasını çıkar zihninde ki sana ait olan galaksinin. Göz kapakların kapalı olduğu halde ve karanlığın içinde gör zihninin içerisin de parlayan ufak yıldızları daha fazla parlatırsan ulaşacaksın senin ülkene, dile dile senden ne dilersen hünkarım diyecek birileri. İşte, zihin senin kumanda ellerinde aman dikkat et uyuya kalma güme gider her şey.

İlk yüzünü rahatlat suda yüzmek gibi hayata tutunmak, zorluklar arasında denizde ki gibi kulaç atmak, bir yerde birisi söylüyordu suyun içerisinde iken su olduğunu hissetmelisin. Kendini yabancı farklı hissedersen başka bir deyişle su olmazsan, su seni indirir en derinlerine ama suda su olursan, sende su, suda su, su batıra bilir mi kendisini dedi. Beni bu sözler etkilemişti.

Sizi ne kadar etkiler bilmem ama acıların içerisinde kendine tatlı bir yan bulup oradan tat alırsan sadizim değil demek istediğim, benim demek istediğim ağlarken bile bundan kendine bir güzellik çıkara biliyorsan. Saçma Polyannacılık değil gerçekten mutlu edebilirsen kendini kumanda ellerinde demektir. Yıldıramaz seni ozaman hayatın üzerine üzerine gelen kocaman dalgaları. Sen su olmuşsun artık su batırabilir mi kendisini. Çektirebilir mi acı acı sana yıllardır başkalarına tekrar ettirdiği repliklerini.

İşte buydu demek istediğim yokluklar içerisinde kıvranırken son paranla yapabildiğin güzel bir iş, ya da sevgisiz olmaktan yakınırken senin ayaklarına sürtünen minicik bir kedi. Hayat ağlarken birden gülüne bilecek kadar ilginç. Hayata dair fazla düşünülmeyecek kadar karmaşık. Boş verilmeyecek kadar gizemli. Terk edip gidilemeyecek kadar davetkar.

Evlenmek insana sevginin çıkar üzerine kurulmadığını hatırlatır mı? Evlenmek ya da sadece evlenmek denilen eşeyli üreme ya da çocuk sahibi olmak için ideal sperm bağışçısını yani baba veya anneyi aramak mükemmel DNA dizilimine sahip olan yaşayan organizmalar yapmak mı demek. Sevgi yok mudur varsa da ne kadar gerçek. Hani zihin ve içerisinde ki gerçekler.

Biz insanları bize gösterdikleri değerler kadar mı seviyoruz. Neden insanlar çok fazla bakar dış görünüşe neden sadece dış görünüş bu kadar iter ya da çeker bizim gibi kusursuz bir bakıma kusurlu yaratıkları. Dış görünüşle aslında içteki bakamadığımız ve gezemediğimiz bize yabancı o zihnin genişliğini mi görmeye çalışıyoruz yanlış ve acizce. Evlenmek acı çekerken ve zihninin kapılarını istemeden üzerine kitleyip kendini ön yargılarla daracık o odada, açılamayacak hale gelip. Yalnız bir şekilde beklerken. Benim zihin kapılarımın çilingiri bu dediğin kişiyle kendinden sonra doğacak kişide kendi yaptığın bu eksikliği ve hataları yapmayacağından ya da yapmayacağını ümit ettiğin varlığı yapma girişiminin temellerini atmak mıdır?

Kör doğsaydı her insan, bizim değer verdiğimiz sadece algılaya bildiğimiz şeyler mi olacaktı? Herkesin kör olduğunu farz edelim bir anlığına çimen kadar yeşil gözleri olan birini hayal edin. Değer verenleri ve sevebilecekleri düşünün. Saçlarının güzelliği çok hoş ve alımlı bu insanın saçlarının yada gözlerinin güzelliğini gördüğümüzde değer verenleri düşünün onları o değeri veren iltifatlara boğduran sadece görmeyle algılaya bildiğimiz şeyler değil mi? Bizim algılaya bildiğimiz duyuların haricinde duyularımız olduğunu farz edelim,  insanların gerçekten niyetlerini yada samimi sevgisini algılayabildiğimiz duyular olsaydı daha fazla değer katmaz mıydık insanlara. Daha fazla sevmez miydik farklılıklarını göz önüne almadan bazı insanları ya da tam tersi alçaltır mıydık çoğu iki taraflı olan şimdi sevdiğimiz bazı insanları. Farkında değiliz ama elimizde hak edene hakkettiği kadar değeri verip elimizde onu başrole taşımak yada güzel bir rol vermek bizim hayatımızın tek filminde görmek. Aciziz ve yanılıyoruz. Ne kadar çirkin olsa da o kadar fazla sevgi ve takdire, ilgi ve değere sahip olması gereken insanlar var ki.

Başlıca engel ön yargılarımız ve daha zihnimizde olan ülkeyi açıp algımızı genişletemediğimiz için yok sayıyoruz çoğu harikulade şeyi. Ön yargılı olduğumuzu düşünemeyecek kadar ön yargılıyız.

Hayat bir şiir ya da bir romanda ki gibi değil. Mutlu sonların olduğu iyi insanların çoğunlukla kazandığı yerler sadece zihinlerde oluşturulan yerdir maalesef. Dünya biraz daha acizi ez politikası üzerine kurulmuş.  Mesela şuan sizi çok seviyor gibi gözüken birileri hepsi değil tabi ama azımsanayamacak kadar büyük bir kısmı sizin çevrenizde. İşte onlar aciziyetinizi görse acımadan bir çırpıda ezer. Bize zihnimiz yeter. Önyargılar onların olsun.  Neyse bozmayın moralleri.

Bizim göz ardına ittiğimiz güzellikleri kucaklamazsak bulmazsak onları,  eksik kalacak hayat sanki yemek yaparken unutulan o olmazsa olmaz bir baharat gibi. Biraz daha dikkatli bakın hayata elleri olmasa da azimle resim yapan adama ya da sokakta yaşasa da tertemiz masum gülümsemesi olan çocuğa, ya da çok korkunç olsa da sokakta yaşayan saçı sakalı birbirine karışmış o yaşlı adamın minik bir köpeğe gösterdiği şevkatı görmemiz lazım.

Kusurlu – küsürlü bir o kadar aciz ve korumasızız. Öyle ki kendimizden bile birisi bizi korumalı, o kadar çok korunmaya çalışıyoruz ki saf mutluluklar artık tatlı kitaplar ve güzel filmlerde kaldı sanıyoruz. Ondan her şey bize sahte geliyor.

Zihninizde tutsak kalan gerçek sizi, beslemediğiniz için hayal gücüyle. Geri kalan siz, her şeye sahte diyorsunuz.  Baksanıza etrafınıza o kadar gerçek var ki saklanıyor ön yargılarla kapattığınız gözlerinizin önünde bir yerlerde biri evinde yaşlı tatlı dedemin gülümsemesinde. Biri hiç tanımadığın zorda kalmış birine yardım ettiğinde aldığın en içten teşekkürde biri sokakta ki açlıktan karnı sırtına yapışmış evsizi sevindirdiğinde. Görmüyorsanız ön yargı fazlalığı görüşünüzü bozuyor demektir.

Daha zihnimize giremezken onu besleyemezken gerçeği nereden bile bileceğiz? Kendimizi tam olarak çözememişken kimleri anlayabileceğiz? Bir insanı tanımak için önce gerçekten insan olmak gerekmez mi?

Mutluluk ve hüznün en çocuksu halinde olduğu bir yer gördüm az önce, minik ilkokul çağında bir çocuk camdan dışarıya doğru baloncuk tabancasıyla attığı baloncuklara ilk sevinip sonra rüzgarla uzaklaşırken güle güle diye seslenen miniğin mutluluğu ve hüznü.

Unutmayın hayat paradoks ve karışıklıklar denizidir. Kaptırmayın ön yargıların kelepçelerine kendinizi. Kendinizi özgür bırakın hayatın hızlı akan suyuna. Yargılamayın insanları dışı görünüşü yada ırkıyla, özgür kalamassınız yoksa… Özgür olmak en büyük nimetken şu hayatta. Sevin herkesi, herkesi sevin ama… Hayat özgürlüğümüzü kısıtlayıp küs kalmak için çok kısa. Anı yaşayın kısacık şu hayatta. (Sonuç olarak kutup ayıları çok yalnız. )

PAYLAŞ
Önceki İçerikNostalji Tramvayı
Sonraki İçerikBizim Başyapıtımız: Sevmek Zamanı
Stepne
Stepne; hayat tökezlettiğinde benim yazdıklarım gönlünüzü kurtarsın. Gönlünüzün söylemek istediği sizin kulak asmadığınız yazıları bulursunuz bende.

4 YORUMLAR

  1. Gerçekten de ruh halimizi cok güzel betimlemissiniz…evet önyargılar olduğu müddetçe hayatı anının tadıyla yaşamak zorlaşıyor. Tabiki kolaylaştırmak yani önyargıları yıkmak bizim gayretimde saklı . bunu da çok güzel ifade etmişsiniz. Teşekkürler kendimden birçok şey bulabildiğim nadir yazılardan biri …