Gotik Bir Güzel Ve Çirkin Uyarlaması: Panna A Netvor

0
440
Gotik Bir Güzel Ve Çirkin Uyarlaması: PANNA A NETVOR

Sinemaya The Cremator (1969) gibi bir başyapıt bırakan Çek Yeni Dalga akımının önemli isimlerinden yönetmen Juraj Herz, 1978 yılında ürpertici, gotik bir Güzel ve Çirkin uyarlaması yapmıştır. Orijinal adı Panna A Netvor olan film, günümüze değin yalnızca çok küçük bir kitleye ulaşmıştır. Halbuki bakarsanız Jean Cocteau‘nun 1946 yapımı klasik filmi La belle et la bête‘nin karanlık erkek kardeşi gibidir. İlham verici fikirlere sahip bu filmin, daha fazla insana ulaşması dileğiyle ben de hakkında bir yazı yazmak istedim.

Serbest bir Beauty and Best (La belle et la bête) uyarlaması olan filmde, klasik hikayenin iskeleti aynen duruyor. Tüccar bir baba borçlarını ödemek umuduyla atıyla beraber bir satış işi için (ufak kızının portresi olan bir tablo) kuş uçmaz, kervan geçmez bir yere; büyük karanlık bir şatoya doğru yola çıkar. Şatonun sahibi ortalarda yoktur, geri dönerken de küçük kızına söz verdiği gibi gittiği yerlerden bir gül koparıp gelecektir. Tesadüf bu ya, karanlık bahçenin bir yanında iri iri açmış güllere rastlar ve bu güllerden bir tanesini kızı için koparır. Aynen hikayenin özünde olduğu gibi yaşlı adam şatonun sahibine yani canavara yakalanır bu esnada. Canavar, adamı esir alır. Yalvar yakarış sonucu, canavar adamı tek bir şartla bırakacağını söyler: Kızlarından biri babasının yerini alacaktır. Yaşlı adam kafasında türlü düşüncelerle evine gider ve bu yaşadığı garip olayı üç kızına da anlatır. Böylece filmin en küçük kızı yani ‘güzel’i Julie, diğer kız kardeşlerinin  aksine  öne atılır ve atına bindiği gibi canavarın şatosuna doğru yol alır.

Güzel ve Çirkin’in klasikleşmiş hikayesinin/metninin gücü bir yana, Panna A Netvor’un en büyük artısı filmin garip ruhu! Daha açıklayıcı olmak gerekirse, Orta Avrupa sinemasının kendine has simgesel anlatım biçimleri, renk kullanımları ve atmosfer yaratımıyla beraber, filmde yansıtılan canavarın yaşadığı harabe gotik şato kesinlikle filmin kasvetli dokusunu iyi besliyor diyebilirim. Böylece özünde zaten ürpertici yanları olan hikaye, korku türüyle bir akrabalık kuruyor ve karanlık bir peri masalına zemin sağlıyor. Orijinal Güzel ve Çirkin’deki büyülü eşyalar yerine, duvarlara asılı grotesk resimler, büyük avizelerin tepelerinde saklanan ucube yaratıklar (ki gerçekten kendine has görüntülere sahip bu ucubeler) kurumuş, karanlık devasa bir bahçe, bahçenin fokurdayan balçıkları ve üzerinden geçen sisler! Adeta bir gotik şiir yaratılmaya çalışılmış beyaz perdede. Ve bence son derece de başarılı olunmuş.

Filmin en rahatsız edici noktası ise canavarımızın diğer filmlerinde yansıtılan (La belle et la bête (1946-2014) Beauty and the Beast (1991- 2017) canavar tasvirinin aksine gerçekten epeyce çirkin bir görünüme sahip olmasıydı. Yüzü bir kuş figürüne benzeyen yaratığın ağzı yerine gagası olması onu insan görünümünden epeyce uzaklaştırmış. Yaratığın film boyunca çelişkilerle dolu iç sesinin ve evden gelen fısıltıların, filmin soğuk havasına çok şey kattığını söyleyebilirim. Filmdeki ‘gizli özne’ ucube yaratıklar durmadan fısıltılarla canavarımıza komutlar veriyor, aslında bu durum Çirkin’in içindeki güzele karşı duyduğu intikam arzusundan kaynaklı. Fakat aynı zamanda onun insan yanı sevebilme arzusu ile yanıp tutuşuyor. Çirkinliğinin laneti bir masala mı yoksa  gotik bir korkuya mı davet çıkarıyor, işte bunu izleyiciye bırakıyor film. (En azından final bölümüne kadar.)

Kişisel olarak filmin olumsuz olarak nitelendireceğim yanı: Filmin ‘güzel’i, yani baş rolde ki aktris Zdena Studenková‘in karakteri yorumlama biçimiydi. Aslında burada oyuncunun yeterli performansı ver(e)memesinden çok, yönetmenin bu karakteri oldukça iki boyutlu bir şekilde sunmayı tercih etmesinden dolayıydı. Örnek vermek gerekirse; evinden uzakta bir kızın böyle bir şatoya esir edildikten sonra, oradan oraya sevinç naraları atması biraz abesti açıkçası. Filmin ‘iç sıkan’ ruhunu belki de bir nebze yumuşatmak, gothic romance havası sağlamak ya da yalnızca arkası dönükken konuşabildiği şatonun sahibi adam, yani canavarla karşılaşmadan önceki ruh durumunu anlatmak için böylesine keskin bir ‘romance’ eklendi. Kim bilir? Sonuç olarak evlilik çağındaki kız, evden uzakta büyük bir şatoda gizemli prensiyle beraber!

Son diyeceğim şu ki; bu kenarda köşede kalmış film, klasik masalı hakkıyla bir gotik esere dönüştürmüş. Mekanlar, kıyafetler, makyajlar o kadar iyi ki; ‘Az bilenen filmler’ kategorisi içinde dahi, bu kadar az bilinen bir film olması üzücü. Gotik edebiyat meraklılarına özellikle hitap edecek bu filme bir fırsat vermenizi dilerim.

PAYLAŞ
Önceki İçerikTek Kişilik
Sonraki İçerikEğitim Sistemine Güncel Bir Bakış Açısı
Dağhan Özek
1992'de İzmir'de doğdum. Kendimi bildim bileli yazıyorum. 2016 sonunda Düşülke Yayınları tarafından ilk kitabım, ''Yerden Yukarı, Gökten Aşağı'' basıldı. Bir kaç fanzinde öykü, şiir denemelerim yayımlandı. 'Acayip Filmler' adında amatör bir youtube kanalım var. Ayrıca bazı çizim ve seramikten yaptığım figürleri instagramda Salvo Noyan hesabımda paylaşıyorum.