Bugün yine vanilyalı dondurma tadında sade bir günü daha eritmek ile meşguldüm. İnsanlarda mutlu olduğundan, herhangi bir sorun olmadığından meşgul olduğum tek şey hiçbir şey ile meşgul olmamaktı! Evet, bu da bir eylem. Kendimi içten içe emekli gibi hissetmeye başladım. Emekli Zeus mu olur demeyin, ilki ben olabilirim.

Bu günün bir kısmını Eros’ un nasihatini düşünmek ile geçirdim. “Hasan almaz basan alır” ne demek? Bir kere hasan diye bir ismi ilk kez duyuyorum, hatta Hades’i yanıma çağırdım ve sordum “Yer altında Hasan isminde bir ölüye hiç denk geldin mi?” dedim. Hemen yer altına dönüp kayıtlara baktı ve öyle bir isim yok dedi. Hadi ismi geçtim “basan alır” derken neyi kastetti? Ne basması? Nereye basmak? Yoksa Hasan ben, basan Prometheus mu? Galiba böyle bir şey sanki çözdüm. Ben öylece bakıyorum yani Hasan, Prometheus benden önce davranıp Hestia’yı tavlamaya çalıştı yani basan! Bunu ilk başta, Eros söylediği anda anlasaydım ne değişecekti? Tabii ki hiçbir şey. Prometheus zaten ben öylece bakarken yaptı yapacağını. Beni görmediği belli, görmüş olsa yapamazdı belki de. Çünkü tekrar zincire vurulmayı istemezdi galiba. Şuan ortalarda ciğeri delik deşik dolaşıyor; ilk cezasının, zincire vuruluşunun izleri o delikler ve deşikler.

Prometheus’u Olympos’a aramıza davet ederek hata mı yaptım? “Titandır bir işe yarar” dedim ve kabul ettim. Yaramıyor da değil. Bütün pis ve ağır işleri ona yaptırıyorum. Titan değil mi yapsın!

Neyse şimdilik sakin olayım, eğer bir daha böyle orta yerden basma girişimleri olursa şimşeklerimi ağzına saplarım! Evet, bunu yaparım Zeus’um ben!  Sonra da yine Eros’u beklerim bana nasihat vermesi için. Güzel nasihat verdi Eros, aklıma kazındı desem yeridir. Bir tecrübe edindim, Hasan’ın değil basanın aldığını öğrendim. Olympos’un kralıyım ama böyle nasihati babam bile vermemişti bana!

Babam demişken adı Kronos. Pek sevmem kendisini. Sebebini belki bir gün yazarım.

Bu günün diğer kısmına geleyim…

Bir tütün yaktım sarayımdan dışarı doğru bakınıyordum, az ilerde Olympos’a doğru yaklaşan dört gözlü dört kulaklı bir varlık gördüm! En başta ürktüm ardından neden ürktüm diye kendimden ürktüm! “Kendine gel! Zeus’sun sen “ dedim kendime. Sonra diğer Olympos sakinlerine seslendim ve gelen şeyi gösterdim. Poseidon bana “ Bu Babil’den Marduk… Neden bu kadar panik yaptın” dedi. “Marduk mu? O da kim?” dedim. Poseidon “Babil tanrısı” dedi. Ben Marduk’u gezegen zannediyordum ama meslektaş çıktık. Neyse davet ettik Olympos’a, aşağıdan yukarıya bütün tanrıları ziyaret etti ve sıra geldi bana, e bende hiç tanımıyorum. Tanıştık “ben Zeus” dedim o da haliyle “ben Marduk” dedi..”memnun oldum” dedim o da aynı şeyi söyledi ve sonra bir sessizlik oldu, bu silsilenin böyle gideceğini sandım bir an. Sonra Marduk  “adını çok duydum; magazinel yanların, erotik hikâyelerin. Renkli bir kişiliksin, seninle tanışmak istedim o yüzden geldim” dedi. Tanıştık, Tanrılaştık, bir muhabbet bir kaynaşma derken bu gün de böyle geçti. Kim derdi ki Babil’den Marduk kalkacak buralara gelecek.

Bir başka Olympos gününde görüşmek üzere…

PAYLAŞ
Önceki İçerikFilm Okuma Atölyesi – Görünenin Altında Yatanı Keşfetmek
Sonraki İçerikGenç İzmir Festivali – GİzFest 2016
Oğuzhan Sivri
20. yüzyılın 84. yılında Kasım ayında Ankara’da doğdu. Paldır küldür bir orta öğretim hayatından sonra liseyi dışarıdan bitirdi. Sonra Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünü kazandı. Meşakkatli, kavgalı, ihtiraslı, aşklı, fırtınalı üniversite yaşantısını 2013 yılında bitirdi. Resim çizer, yazı yazar bir de fırsatını bulunca kısa film çeker. Müzik de hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Metal denilince akla hemen onun adı gelir.

3 YORUMLAR