Yaşı şimdilerde elliye yakın olanların mutlaka bir anısı vardır, Yeni Türkü’nün o sıcacık şarkılarıyla büyümüşlerse eğer…

Benim o kadar çok ki hangisinden başlasam diğeri eksik kalacak biliyorum… O yüzden ilk tanışmamızdan başlamak istiyorum…

Yıl 1983, üniversite yılları… İlk senenin heyecanı ve tutkusuyla derslere giriyorduk henüz… Aşk kapıda gözükmüş ama içeriye girmeyi başaramamıştı daha… Dünya her zaman ki gibi güzeldi, ama o yıl sanki başkaca güzeldi… Çocuktuk ve çocukluktan hiç kurtulamayacağımızı iyi biliyorduk… Neşemize diyecek yoktu, olana bitene içimiz ne kadar kan ağlasa da… Umut hep fakirin ekmeğiydi, biz öğrencilerin ise katığıydı bir bardak demli çaya… Okulun kapısındaki jandarmalarla ahbap olmuştuk nasılsa… Derslere girerken aranan çantalarımızda buldukları Gırgır dergisini çıkışta bize vermek üzere, alıkoyarlardı… Okurlar mıydı bilmem, ama okumasalar da en azından göz gezdirdiklerini derginin kırışmış bir şekilde teslim edilmesinden anlardım, beraber gülerdik yapılan bu saçma uygulamalara…

Kantine indiğimiz bir gün, nasılsa oturacak masa bulmuşluğuma sevinirken sesi güzel bir arkadaşın söylediği şarkıya diktim kulaklarımı… İnce ince mırıldanıyordu… “Telli telli telli şu telli turna/ Sanma ki yaralı uçmaz bir daha / Takılmış kanadı göçmen buluta/ Anlatır eski beni şimdiki bana/ Sakın çıkma patika yollara/ O dağlara kırlara o karlı ovaya / Yenik düşüyor her şey zamana / Biz büyüdük ve kirlendi dünya…

Hayır! Büyümemiştim ve hiç büyümeyecektim… 18 yaş büyümek için yeterli değildi, büyümeyecek ve bu dünyanın kirlenmesine seyirci kalmayacaktım…

Murathan Mungan’ın şiiri olduğunu çok zaman geçince, ancak bir teyp ve kaset sahibi olabildikten sonra öğrenecektim…

Şairlerimizin şiirlerini Yeni Türkü’yle belleyecek ve şiir tutkuma bu şarkıları da ekleyecektim…

Yeni Türkü Yeni Umutlar Demekti

Yeni Türkü yeni umutlar demekti ve uzun yıllar benimle birlikte hep peşimden yürüyecekti…

İlk Albümleri Buğdayın Türküsüne yetişememiştim ama Akdeniz Akdeniz’deki, Selim Atakan besteleri özellikle “Yılmaz Peşrev” ve “Mitarinin Gelini” enstürumantel tarzıyda beni büyülemişti…

Ne de olsa Moğallar ve Cahit Berkay ile çocukluğumuz geçmişti…

Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımızı, yapmak isteyip de yapamadıklarımızı kulaklarımıza fısıldıyor ve ardından çocukluğumuzun masumiyetinde tekrar elimizden tutup başımızı sıvazlıyordu… 1983- 1986 yılları arasında her bir şarkı, kırılan kalplerimizi sessizce onaran bir yara bandı gibi acil yardım hizmeti görmüştü… Bütün baskı ve zorluklara rağmen ayakta kalmamız için çıkarılmış bir kasetti adeta…

Tıpkı aynı zaman diliminde çıkan; Zülfü Livaneli’nin “ Ada” sı ve Metin Özülkü’nün

“ Şarkılarla A.Kadir” i gibi… Onların adlarını anıp anılarını daha sonra yad etmeli…

Yaralı yüreklerimizi “ İstersen hiç başlamasın” ile sarıp, “ Sorma bana” ile büyümeye direnirken yenilgilerimizle yüzleşmeyi öğrendik… “ Gurbete hiç kaçamadık” ama “ Maskeli Balo” ve

“ Çember” ile dışarda bizi nelerin beklediğini ezberlemiştik…

“Yılmaz Peşrev“ ile mezuniyete erişecektik…

Devam Edecek…