Vakit, kadim sevdalara yürek intikalidir.
Umudun aydınlığı koridorlara vuruyorsa havalandırma boşluğundan ve en çok fotoğrafçılar yaralıysa karanlık banyolardan, hüznü göğe taşımanın gebeliğinden yakınır bir ana. Hüzünler geceye babasız doğar. Ekşimiş tüm provalarda dudak payıyla var olmak zor olduğu kadar odaya sinen aromalı mum alevinin seyrinde tükenmek güçtür.
Kentin tüm mübadeleleri imzalanıyor balkon senfonilerinde ve çocuklar topaçlarıyla sürgün büyüyor.
Gramafon, daktilo, pikap ve çikolata kahve birkaç obje daha. Yad edilmenin ücra mertebelerinde kaleme doğrulan iki çift adımın ritmine ve hatta posta pullarının veznedar soğukluğunu alt edecek mayhoşluğuna tanıktır.
Ey neşesizler, palyaçoların faili gamzelerinizdir, tutuklayınız.
Mutluluğun hüzne evrilimini bilmem nerenin, ünlü bilim adamlarıyla alt edemediği güdüler evreninden yaralı gelen konuklarımız ve “yahu iki çift kelamın hasreti var, çay demle de söyleşiriz” demeye kalmadan saati sakınmayan ev sahibi münasebetsizliğinde yıpranmaktır, göçü ötelemek. Lakin esareti turnalardan uzakta muhafaza ediniz. Caddeleri oda sıcaklığında sarı saman solumanın hazzını ve tütün saran bir müptelanın vanilya dokunuşuyla dirilmesini panzehir faylarında tektonik manşetlerden sakının.
Suya öd değdi laleler, soluyun ebruliyi.
İkindiyi periyodunda zirveye ulaştırmış tüm bünyeler nezdinde günaydın vardiyalı sanat mağlupları, kadehkarlar. Sessizleşen tüm fotoğraflar, antikalaşmış yaşanmışlıklar, rujlu mektuplar, yürüyen ağlaklar, genel geliciler ve sürreal gidiciler, şiirden çok şairciler çoğu zaman ressamdan çok resimciler ve kalemden çok kağıtçılara hükmü legal kılmayan baharlar, erikleri tuza banarak martıları acıtmayın.
Latin bir ferman defnediliyor portrede.
Sokak lambaları ardından yumaklara peşkeş çekiliyor kediler ve hali hazırda pencerelerde acılarını soğuran yurdum insanları…
Eksiğiz,
Eksiliyoruz,
Çokça ve dolmazca…