Yaşama Hevesi

Orada gördü o köşebaşında kadın, kısa bir an içinde birden önünden geçen; -tıpkı pencereden bakan bir kişiyle, sokaktan geçen herhangi birinin gözgöze gelmesi gibiydi sanki-gençliğinin hercai sahnelerini ve doymamışlığını.

Ve gözlerinden çok içi doldu pişmanlığın gözyaşlarıyla.

Artık her günün, her anın ne kadar değerli olduğunu anlaması kaçınılmazdı.

“Ne kadar bilirsen bil, hep öğrenilecek yeni şeyler var

Ne kadar yaşarsan yaşa vardır mutlaka yeni yaşanacaklar.

Yeterki vazgeçme yaşamaktan…” dedi o ses…

Heves’in sesi.

Ve bunun üzerine açtı o notları, çok sevdiği arkadaşının defterinden ve başladı okumaya…

Yaşama Dair Anladıklarım

Yaşama Dair Anladıklarım

İnsan dediğin yaşama dair hevesini kaybederse eğer umudunu da kaybeder.

Neden bazen dün gibi, bazen de yüzyıl öncesinde kalmış gibi gelir insana geçmişi…Sanki başka birisinin hayatını izlercesine bakarsın geçmişinin penceresinden…

Geçmiş yok gelecek de aslında sadece bugün var…

Herkese çok benzer bazıları ve hep herkesten farklı bir hayat ister özünde…

Bir de herkese benzemeyen sıradışı insanlar vardır, tek istediği herkes gibi bir hayat yaşamaktır, o da bir türlü olmaz…

Geleceğinizi başka türlü kurgulamış olsanız da geçmişte, tıpkı sahnedeki gibi, size düşen, rolünüzü en iyi şekilde oynamaktır.Elinizdekilerle ne yapabildiğinize bağlıdır ilerlemeniz.

Çoğu kere gözümüzün önünde durur da göremeyiz yeterince olanaklarımızı, sınırlarımızı…Uzakta ya da zorda aramaya eğilimimiz vardır mutluluğu, o kadar kolay ve yakında olabileceğini düşünmeyiz genelde.Oysa en büyük anlamlar basitte saklıdır.

Kapatırken düşüncelere daldı, öncesinden daha iyiydi şimdi ve söylerken bilgisayarında çalan şarkıyı daha umutluydu sesi.

Dışarıda yağmur başladı, severdi yağmurun sesini dinlemeyi ve izlemeyi pencereden…

Yağmurun sesi ona birden eskiden yazdığı bir kısa şiirini hatırlattı:

Yağmur muydu, gözlerimden öteye yüreğimin derinliklerine yağan

Yağmur muydu

Yağmur muydu, gözlerimden öteye yüreğimin derinliklerine yağan

Rüzgar mıydı, dağıtan umutlarımı saçıp savuran…

Kar mıydı, buz gibi yapan içimi düşmana karşı

Dolu muydu, vurdukça vuran,gidenleri hatırlatan

Fırtına mıydı, kasıp kavuran beni ve düşüncelerimi…

Gece simsiyah bir yorgan gibi kaplamıştı gökyüzünü, yağmur hafiflemişti artık etraftaki sesler gibi…

Yarın hayatında yeni bir gün daha başlayacaktı. İçinde birbiriyle yarışan farklı duygularla kendini uykunun kollarına bırakıverdi…

PAYLAŞ
Önceki İçerikİDSO’dan Klasik Müzik Ziyafeti
Sonraki İçerikTürk Edebiyatı’nda Modernizm: Araba Sevdası’nda Kimlik Bunalımı
Zeynep Altay
Zeynep Altay, 1974 İstanbul doğumludur, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü mezunudur. Uzun yıllar bir bankada çalışmıştır. Özellikle psikoloji ve felsefe alanıyla yakından ilgilenen yazarın, edebiyata yaklaşımı bu doğrultudadır.

4 YORUMLAR