Sözlük anlamı olarak fantastik; “gerçekte varolmayan, hayal gücüyle yaratılan, düşe, doğaüstüne, bilim-kurguya başvuran, bu yolla gerçeğin dışına çıkan” anlamında kullanılan bir sözcüktür (Özdemir,2005). İnsanoğlu kendini ifade etmeye başladığı ilk zamanlardan günümüze kadar düş gücünden yararlanmış ve fantastik öğeleri kullanmıştır. Özellikle tek tanrılı dinlerin öncesine dayanan pagan inançlarına baktığımızda söylenenlerde her zaman fantastik unsurlar göze çarpmaktadır. Bunların en başta gelenleri Homeros’un İliada ve Odysess’si, Hint Rig Veda’sı, Cuchulian gibi Kelt öyküleri Germen, eski İskandinav ve İzlanda kahramanlık hikayeleri mitleridir.

Fantastik edebiyatın ilk etkilediği sanat dalı tiyatro olmuştur. Sinemanın ortaya çıkışı ile başta Melies olmak üzere bir çok sinemacı fantastiği eserlerinde kullanmıştır. Fantastik sinema çoğunlukla fantastik edebiyattan etkilenmiş ve klasik olarak adlandırabileceğimiz J.R.R Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi,  C.S Lewis Narnia Günlükleri fantastik türün sinemadaki en önemli temsilleri olmuştur. Bu örneklerden sonra en büyük başarıyı yakalayan ve son 15 yıla damgasını vuran seri Harry Potter filmleri olmuştur. J.K Rowling’in sinemaya uyarlanan ilk filmi “Harry Potter Felsefe Taşı” gördüğü yoğun ilgi nedeniyle devam kitaplarının yazılmasına neden olmuş ve Harry Potter‘i 7 kitap ve 8 sinema filmi haline getirecek bir seriye dönüşmüştür.

Mary Shelly ve E. Alan Poe gibi yazarlar, -daha sonra fantastik sinemaya oldukça fazla malzeme oluşturacak- fantastik yapıtlar gerçekleştirmişlerdir.

Temel hikayelerin karşımıza filmler yoluyla çıkan bazı önemli biçimleri tanımlanabilir. Bu biçimler mit-efsane ve peri masalı- amaç izleyici, sinemacı ve gerçek dünya ilişkisi yönleriyle ayırt edilir.

İncil’den bilindik hikayeler, Hint Rig Veda’sı, Yunan ve Roma mitolojieri Cuchulian gibi Kelt öyküleri Germen, eski İskandinav ve İzlanda kahramanlık hikayeleri mitlere örnektir. Homeros’un İliada ve Odysess’i ( M.Ö 800) de dahil eski Yunan- Roma dünyasının mit ve efsaneleri Troia ( 2004)  Clash of Titans ( 2010) Percy Jackson and Olympians: The Lightning Thief  (2010) gibi Hollywood filmlerine ilham vermiştir.

Üç ana tür olan mit efsane ve peri masalı bir biriyle yakından ilişkilidir ve sınırları genelde belirsizdir. Haase’ye göre (2008) ejderhalarla savaşmak veya öbür dünyaya yolculuk gibi pek çok peri masalı motifi mitlerden gelmektedir. Mircea Eliade’ye göre (1963) bu geleneksel hikaye biçimlerindeki ortak yapı şudur:

  1. Zorlu Sınav: Bir canavarla savaşmak, aşılamayacakmış gibi görünen engeller, çözülmesi gereken bilmeceler, imkansız görevler
  2. Yolculuk: Ölüler diyarı ya da cehenneme yolculuk , düşüş veya cenette yükseliş
  3. Evlilik: Yükseliş ve son olarak prensesle evlenme

Fantastik Film Özellikleri

Fantastik sinema örneklerinin en belirgin özellikleri, mekanların, insanların ve olayların gerçeküstü bir dünyanın ürünü olmalarıdır.

  1. Bu tür filmlerde mekanlar genellikle gotik bir yöreyi, korkulu şatoları, karanlık ve esrarlı kentleri, laboratuvarları ve geleceğin dünyasını yansıtırlar.
  2. İnsanlar ruh, şeytan, robot veya korkunç yaratıklar olarak görünürler.
  3. Olaylar ise tamamen düşsel bir dünyanın, doğaüstü güçlerin, rüyanın ve bilinçaltının derinliklerinden çıkan, gerçek ve zaman ötesi (ya da öncesi) bir boyutta ele alınırlar.

CANAVARLAR

Sinemada bazı fantastik canavarlar diğer büyülü ve mistik dünyalardan gelir; bazıları bizim tarafımızdan üretilir; bazıları da içimizdeki arzuları, çatışmaları ve korkuları sembolize ederler. Canavarlar, hakim toplumsal düzenin muhafazakar normlarıyla ters düşen ırk, etnik köken, cinsellik ve ideoloji açısından Ötekiler olarak kodlanır. Fantastik canavarlar ötekilik ve farklılık kavramlarını benzer şekilde ırk temsiline dayanarak ifade ederler.

Edward Scissorhands -Makas Eller
Edward Scissorhands -Makas Eller

Edward Scissorhands – Tim Burton

Görünüşteki canavar çok yanlış anlaşılmıştır ve peri masalına benzeyen hikaye, izleyiciyi toplumsal ve kültürel farklılıklarımıza dair korkularımız hakkında düşünmeye davet eder.

Edward’ın Pegg ile karşılaştığı sahne, seyircinin canavar filmlerinden aşina olduğu mizansen ve müzik yerleştirme gibi sinematik teknikler ve başkahramanın karakteri hakkında ipuçları açısından oldukça ilginçtir.

İlk sahne Peg’in bakış açısından çekilmiştir. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığına dair ipucu veren, dışındaki güzelce budanmış çalı çitlere rağmen yıkık dökük evin karanlık ve ürkütücü iç mekanından etkilenen Peg’in, Edward karşısındaki ilk tepkisi olumsuzdur. Edward yaklaştıkça kaygı verici ve tehditkar hale gelen filmin müziği, bir anlığına slasher korku türünün müziklerini anımsatır. Edward gölgelerin içinden çıkınca bu korku yatışmaz çünkü kesinlikle bir ötekidir. Soluk benizli ve yaralı berelidir, üstünde dar ve siyah lateks bir kıyafet vardır ve makas ellere sahiptir. Fakat Edward konuşunca korku ve belirsizlik kesintiye uğrayarak yerini üzüntü ve sempatiye bırakır. Peg’e “gitme” der ve fiziksel farklılığını açıklamak için “daha tamamlanmadım” der. Bu sahne dış görünüşe bakarak kimseyi yargılamamak gerektiği dersini verir.

Edward makas elleri, duygusal düzeyde dışlanmış hissetmek için belirgin metafordur.
Edward makas elleri, duygusal düzeyde dışlanmış hissetmek için belirgin metafordur.

Edward bireyselliği ve yaratıcılığı sayesinde, sığ ve boş hayatlara sahip yerel topluluk içinde bir süreliğine popüler olur.

Zamanla insanlar Edward’ın ötekiliğine tahammül edememeye başlar ve masumiyetiyle sosyal beceriksizliğini kendisine karşı kullanır.

Edward toplumsal gruplara uyum sağlayamayan toplum dışına itilmiş birey geleneğiyle ilişkilendirilmiştir. Burton, mahalledeki öfkeli komşuları James Whale’in Frankenstein’ındaki öfkeli köylülerle karşılaştırır. Filmdeki esas canavarın Edward’dan ziyade, kendi korku ve güvensizliklerini ona yansıtan ve onu günah keçisine dönüştüren sözde “medeni” topluluk olduğunu anlarız.

Edward makas elleri, duygusal düzeyde dışlanmış hissetmek için belirgin metafordur. Dokunmak isteyen ama dokunamayan, hem yaratıcı hem de yıkıcı bir karakterdir.

KAHRAMANLAR

Kahraman terimi fantastik bir hikayede kadın veya erkek ana karaktere karşılık gelse de geleneksel kahramanların çoğu erkektir. Bir çok mit, efsane, halk hikayesinde bulunan bu model günümüz fantastik sinemasında da tekrar eder. Bunun nedeni de ataerkil toplumun yansımasıdır. Hollywood birçok kez denemiş olsa da  (Lara Croft vb.) kadın kahramanlar erkekler kadar ilgi çekmemektedir. Birçok popüler fantastik film; yola çıkış-erginleme- dönüş yörüngesi’ni takip eden mistik ya arketipik bir maceraya atılmış geleneksel erkek kahramana odaklanır. Geleneksel erkek kahraman, fiziksel güç ve dayanıklılığa, bireysellik ve ahlaka dayanan, kültürel olarak inşa edilmiş erkeklik idealini yansıtır. Erkek kahraman, toplumun en ideal özelliklerinin cisimleşmiş halidir. Genellikle baskın heteroseksüel beyaz erkektir. Fakat diğer kahramanlık kavramları da günümüzde başarıya ulaşmıştır ve baskın stereotiplere meydan okuyabilir. Klasik cengaver filmlerinin temel özellikleri arasında “tarihi mekanlar, soylu kahramanlar ve kılıç dövüşü” bulunur.

Karayip Korsanları filmi
Karayip Korsanları filmi
Pirates of Caribbean – The Curse of the Black Pearl (Gore Verbinski, Rob Marshall, Joachim Ronning)

Macera kahramanlık filmleri kahramanın güdülerinin saflığını, fiziksel ve zihinsel çevikliğini, kusursuz tavırlarını ve sıklıkla zeka barındıran konuşma şeklini vurgular. Soyluluk, soya bağlı olmaktan çok bir duruş şeklidir.  Kahraman nüktedan, büyüleyici ve temelinde adalete adanmışlık olan bir cesarete sahip bir vatanseverdir.

Will, kılıç kullanmada ustadır. İdealist, onurlu ve cesurdur. Erkek güzelliği ve akrobatik beceriyi yerine getirir. Will kahramanın yolculuğu modelini takip eder.

Elizabeth aslında bu hikayenin ana karakteridir. Onun bakış açısıyla hikayeyi izleriz. Elizabeth dönemin modern kadın kahramanına atıfta bulunmaktadır. Endişeli, pasif bir genç kızdan ziayde aksiyon kahramanı olarak sunulur. Davranışlarına yön veren katı korse katı sosyal gelenekleri simgeler. Ayrıca burada Jack Sparrow karakteriyle karşılaşırız. Kendisi her an taraf değiştirebilecek, menfaatleri doğrultusunda hareket eden ama bir yandan insani yönünü kaybetmemiştir. Elizabet’i kurtarışı ve bunu kendi lehine çevirişi bunun örneğidir.

Elizabeth’in giyim tarzının değişimi kadın kahraman karakteri olarak gelişmesine işaret eder. Üzerinde deniz kuvvetleri üniforması varken söylediği “acıyı sever misin? O zaman korse giymeyi dene” repliği, dönemin kıyafetleriyle kadınlık üzerinde kurulan kısıtlamalara atıfta bulunur. Ayrıca erkeği kurtaran kadın örneği de geleneksel arketipleri yıkar. Roller değişmiştir. Kadının kurtarılacak aciz bir varlık olmaktan çıkıp kurtarıcı rolüne bürünebileceğinin göstergesidir.

Şöyle bir sorun söz konusu olabilir, Elizabeth sadece erkek gibi göründüğü, erkek gibi davrandığı zaman erkeklerle eşit olabiliyor. Acaba kadınlık kahramanlık kaynağı olarak kullanılabiliyor mu? Bu soruyu sormak gerek…

Ne zaman kimin yanında olacağı belli olmayan Kaptan Jack Sparrow Will, Elizabeth ve diğerleriyle ilişkilerinde sürekli yandaş ile düşman konumları arasında gidip gelir ve çoğu planı, her ne pahasına olursa olsun kendi isteklerini gerçekleştirmek üzeredir. Tıpkı Jack2’in Kuzey yerine devamlı onun gitmeyi en çok istediği yeri gösteren sihirli pusulası gibi ahlak pusulası da geleneksel toplum ahlakı yerine onun “korsan kanunlarını” yorumlama şekline dayanır. Bu nedenle kaptan Jack antı-kahraman prototipi olarak görülür.

Kaptan Jack Sparrow, Carl Jung’un hilebaz arketipine dayanır. Amaçlarına ulaşmak için aldatmaya başvurarak toplumun kurallarına karşı gelen bir isyankar olarak görülmüş, iyiyle kötü arasında gri bir alanı işgal eder.

PAYLAŞ
Önceki İçerikKomşu Kızı ve Sabun
Sonraki İçerikSize İyi Bir Haberim Var
Aysun Gümüş
13 yaşında Ferzan Özpetek'in Hamam filmini izleyip sinemaya aşık olmuş, son jenerik bitene kadar da yerinden kalkmadan perdeyebakıp “benim de birgün burada adım yazacak” demiştir. 10 sene olmadan da bu sözünü yerine getirmiştir. 8 yıla yakın bir süre film setlerinde reji ve yapım gruplarında çalışmıştır. Ama içinde bitmek bilmeyen bir başka yangın olan akademisyenliği de unutamamıştır. Bundan dolayı ki 2006 yılında lisans mezuniyetini aldıktan tam 8 sene sonra yüksek lisansa başlamış, 2015 yılında “Harry Potter Ölüm Yadigarları Filmlerinde Yadigar Nesneleri” teziyle mezun olmuştur. Şimdiyse tek hayali doktoraya kabul edilmek ve kafasındaki belgeseli çekebilmek....