Polisiye Roman

Polisiye türü, dünyada yazarı bol, fakat Türkiye’de bir elin parmağını geçmeyen yazara sahiptir. Oysa ki polisiye roman altyapısının ve malzemesinin bolca bulunduğu bir ülke Türkiye. Bazı edebiyat eleştirmenleri polisiye romanın geç-kapitalist dönemin bir sonucu olduğunu, toplumun bu maruz kalmışlığının etkisiyle kendini var ettiğini savunur. Yani özünde polisiye roman, bir kapitalizm yaratımıdır. Oysa polisiye türünün konu aldığı cinayet olgusu, ilk insana kadar gider.

Bir tür olarak polisiye roman, yükselişini bu minvalde sürdürse de, içerik olarak zıt bir rota çizdi kendine sıklıkla. Polisiye türünün dünyaca ünlü temsilcileri Edgar Allan Poe, Agatha Christie, Samuel Dashiell Hammett, Manuel Vazquez Montal-ban ve John le Carré gibi yazarlar toplumu sorgulamayı da ihmal etmediler.

Ahmet Ümit, ”polisiye” deyince Türkiye’de ilk akla gelen isim şüphesiz. Yazdığı onlarca eserle -sonuncu dahil 24- sahip olduğu bu haklı ünvan, onun polisiye türüne adeta gönül vermiş bir yazar olduğunu tescil ve teyit ediyor.

Ahmet Ümit, Türkiye'nin en çok bilinen ve okunan polisiye roman yazarıdır.
Ahmet Ümit, Türkiye’nin en çok bilinen ve okunan polisiye roman yazarıdır.

Ahmet Ümit

Yalnız gayet tabiidir ki, beş parmağın beşi bir olmadığı gibi, her roman da aynı lezzete ve başarıya sahip değil. Ahmet Ümit’in Kar Kokusu romanı bunlardan biri.

Kar Kokusu, Ahmet Ümit’in 1998 yılında yazdığı şiir ve öykü kitaplarını saymazsak 3. romanı.

Yazın hayatının bu üçüncü romanı olması sebebiyle, Ümit’in polisiye roman dilinin henüz tam olarak oturmadığını, bir polisiye romanda olması gereken merak ve gerilimden oldukça yoksun olduğunu söylemek mümkün. Bu yoksunluk, Kar Kokusu romanının her noktasında seziliyor.

Kar Kokusu, Moskova’da teorik eğitim veren bir okulda ders görmeye giden TKP’li (Türkiye Komünist Partisi) gruptan birinin öldürülmesini konu alır. Okul sadece TKP’lilere değil, dünyanın her noktasından eğitim almaya gelen devrimcilere eğitim verir. Amaç bir bakıma ideoloji pazarlamaktır. Burada eğitim gören gençler, daha sonra ülkelerine gidip gördükleri teorik eğitimi faalde uygulamaya çalışırlar. Tabii illegal bir şekilde.. Çoğu kendi ülkelerinde aranan gençlerdir. Bu yüzden Moskova’daki bu okul, Türk istihbaratı tarafından da takiptedir. Cinayetin ardından, Sovyet istihbaratı KGB soruşturmayı yürütür. Diğer yandan TKP de kendi bünyesinde bu cinayeti kimin işleyebileceğini araştırır. İlk etapta okuyucuların aklına birden çok fikir gelebilir. Yazar, bunu değerlendirip gerilim ve merak duygusunu olabildiğince arttırabilir. Cinayeti kim işledi? TKP grubundan biri mi? Yoksa diğer ülkelerden eğitim almaya gelen başka bir devrimci mi? KGB mi? Ya da Moskova’ya kadar gidip TKP’li gurubu takip eden MİT mi? Görüldüğü gibi malzeme bol, soru bol, merak unsuru bol. Bir polisiye roman için her şey var. Üstüne üstlük, yazarımız Ahmet Ümit’in bu konuya olabildiğince aşinalığı da var. Zira Ahmet Ümit’in kendisi de gençlik yıllarında illegal sol örgütlerde bulunmuş, hatta bu örgütün teşvikiyle Sovyet Rusya’ya sanat eğitimi almaya gitmiştir. Bir bakıma Kar Kokusu Ahmet Ümit’in o yıllarının bir yaratımıdır. Olayın bizzat içinden biri olarak yazmıştır.

Ahmet Ümit "Kar Kokusu"
Ahmet Ümit “Kar Kokusu”

Ahmet Ümit – Kar Kokusu

Tüm bu avantajlı noktalar ne yazık ki romanın içine düzenli serpilmemiş. Ahmet Ümit Kar Kokusu’nda TKP’li grubun yapısını, artık çökmekte olan Sovyet rejimini eleştirel bir dilde yansıtıyor. KGB’nin yabancı devrimcilere üstten bakışını, devrimin ilk yıllarındaki o muazzam heyecandan artık yoksun olduklarını görürüz. Fakat bir polisiye romanda okuyucu bunlardan çok olayın örgüsüne bakar. Hissettiği gerilime kulak verir, aldığı zevk onunla ölçülür zira. Oysa Kar Kokusu’nda katil direkt ”Ben buradayım!” der. Katilin ”ben buradayım” demesi polisiye romanlarda yazarın bir taktiği olarak görülebilir bazen. Yazar böyle yaparak komiseri/amiri sınar. Fakat Kar Kokusu’nda bunu göremeyiz. Sorguya alınan TKP’li devrimcilerin verdiği ifadelerle katili ufak bir akıl yürütmesiyle hemen tanırız.

Bir polisiye roman okuru için hüsran sayılabilir bu durum. Çünkü polisiye roman okuru cinayeti kendi de cinayet büro ekibinden biriymişcesine yürütmek ister. İhtimalleri kendi kafasında tartar, amirin gözünden kaçan detayları düşünür, hasılı yazarın attığı bütün yemleri heybesinde toplar. Bunu edebî bir tat alarak yaparken yazarın oyunu bozmasına, yemleri yekten ortaya serpiştirmesine kızar. Kar Kokusu da olan da budur. Yazar katili gizlemekte yetersiz kalır.

Olay örgüsü olarak vasat, fakat betimlemeler ve kokuşmaya yüz tutan Sovyet Rusya’sına getirilen eleştirilerle başarılı sayılabilecek Kar Kokusu romanı, Ahmet Ümit’in yazın hayatı için bir istisna olarak görülmeli şüphesiz. Bu, Ahmet Ümit’in yetkin polisiye kaleminin kaidesine halel getirmez.