Sessizliğin Sesi
Sessizliğin Sesi

Bir başkadır benim dünyam, aslında herkesin kendine göre koskoca bir dünyası vardır.  Bu dünya farklılığı da dünya görüşü farklılıklarının oluşumunu hazırlar. Zaten kendi iç dünyamızda da bu farklılıktan dolayı bir yolculuğa çıkarız. Sessizliğe doğru bir yolculuk… Haydi buyurun kendi dünyanıza yelken açmaya, nasıl mı sessizliği dinleyerek. Kendi yüreğinizdeki hazineyi keşfetmek için en büyük kazı çalışmasını yine kendiniz kendinize yönelerek yapacaksınız. ‘Bir küçük alemdir insan’

Bir süredir, mitoloji dersleri çalışıyorum. Mitoloji bize aslında kendimizi kazandırıyor. Ben mitoloji seminerlerinde kendi iç dünyama sessizliğin sesini dinleyerek çeşitli sembolleri okuyarak ulaşıldığını öğrendiğim vakit yalnızlıktan ve yalnız kalmaktan korkmamayı da öğrendim, diyebilirim.  Kendi dünyama açıldıkça kendimle barıştım. Daha da hoşgörülü oldum. Şamşekeri oldum diyemem; ama epey bir yol katettiğimi söyleyebilirim. Başkalarının bakışlarından yorumlarından ne söyledikleri nasıl baktıklarından kurtardığımız zaman kendimizi işte o zaman kendimizi çok daha mutlu ve huzurlu hissedeceğiz. ’Ben’ ve ‘iç dünyam‘ ile başkalarının bakışları birbirinden apayrı olacak ve o zaman daha huzurlu olacağız. Kendimizden kendi sesimizden sessizliğin sesinden korkmadığımız zaman güçlükleri aşmayı başarabileceğiz.

1800lü yıllarda Helena adında Rus bir kadın tarafından Teozofi Cemiyeti felsefe ve parapsikoloji üzerine çalışmalarına imza atmıştır.  Pek çok kişiye seslenip sessizliğin sesi olabilmiş; bu derneğin bugünün temsilcisi Yeniyüksektepe Felsefe Derneği‘dir. Bu dernek antik felsefeyi tekrardan günümüze kazandırarak nefsimize hayata dair içsel sessiz bir yolculuğa çıkartır, bizleri. Sessizliğin sesini anlamak sessizliğin müziğini dinlemek için epey bir yolun katedilmesi gerektiğinin de bilincindeyiz.

Bugünün insanları sessizliğin sesinden adeta korkar olmuş durumda. Daha da doğrusu kendi sesinden kendi nefesinden bile rahatsız oluyorlar ki her odada ayrı bir televizyon ve bilgisayar var. Bu durumu eleştiren benim evimde bile aynı durum söz konusu… İletişim çağındayız ve bunlar da iletişimin olmazsa olmazı durumunda; ama peki bizlerin birbiriyle olan iletişim ve sohbetleri kaldı mı ki!? Yıllar önce bir solukta okuduğum Susanna Tamarro‘nun, “Her Sözcük Bir Tohum” adlı eseri de böylesine bir iletişimsizliği konu ediniyordu. Kişilerin konuşurken bile gözlerinin içine bakmadan kendilerini anlatmasından birbirini dinlememesine kadar her şeyi bu katagoride söyleyebiliriz. İletişim yüzyılında koskocaman bir iletişimsizlik ne çok üzücü… Biz modern insanoğlunun belki de en büyük sıkıntılarından biri de böylesine yıpratıcı bir iletişimsizlik içinde olmamızdır.

Bir süredir Ödemiş’teyim.  Buradaki komşuluk ve dostluk ilişkilerine bir şey diyemem; ama büyükşehirlerde hemen her yerde bir AVM neredeyse… Bu alışveriş merkezlerine kaçış gittikçe uzaklaşılan komşuluk sohbetler ve kendimizden kaçış aslında benliğimize sırt dönüşümüzün adıdır.

Sessizlikten uzaklaşmak aslında benliğimizden de kaçışın adıdır. Belki de bu yüzden birbirimizi bile dinlemekten aciziz. Ne kadarımız kitap okuyor dikkat ediyor musunuz şöyle bir etrafınıza bakarsanız  az kişinin kitap okuduğunu  göreceksiniz. Bir bakın ne kadar azımız kitap okuyor. Kitap okumak da yalnızlıkla barışmak demek, yani sessizlikle hemhal olabilmektir. Rahmetli Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” adlı romanında modern zamanda mahallenin bile ne çok değiştiğinden bahseder. Eyvah ki eyvah ne çok şey değişti. Yalnızlığımız sohbetlerimiz okumalarımız yani biz!.. Sessizliğe ne çok hasretiz yani kendimize iç sesimize… Bu yüzden yaşadığımız kavgaların nedeni, korkunç iletişimsizlikler. Birbirimizi dinlerken bile aslında kimsenin kimseyi önemsememesi, her odamızda bir iletişim aracı olmasına rağmen belki de bu yüzden korkunç iletişimsizliklerimiz. Ah, sessizliğin sesi kaç kişi dinler seni!… Yani kaç kişi barışıktır benliği ile iç dünyasıyla… Kaç kişi fethetmiştir kendini ?!. Yıllar yıllar önce sınıf öğretmenimizin sesi kulaklarımda çınlıyor. “Ne olursa olun kendiniz olun, içinizdeki sesi mutlaka dinleyin…”

Sessizliği dinlemekten korkmamak, vicdanımızın sesinden kendimizden birbirimizden kaçmamak dileğiyle…