1907-1948 yılları arasında yaşamış olan edebiyatımızın usta kalemi Sabahattin Ali, öykücü, şair, yazar olarak bilinmesinin yanısıra öğretmenlik ve gazetecilik de yapmıştır.

Yazım hayatına şiir ile başlayan Sabahattin Ali, sadece üç romanı olmasına rağmen ülkemizin en iyi romancılarından kabul edilmektedir ve  bu başarısı da sanırım bir kez daha niceliğin değil niteliğin önemini göstermektedir. Cumhuriyet döneminin önde gelen edebiyatçılarından biri olan ve  Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan isimli bu üç romanıyla bilinen yazarın aslında birçok öyküsü, derlemeleri, önemli çevirileri ve bir oyunu mevcuttur. Şairliği yazarlığı kadar bilinmemekle birlikte aslında çok iyi bilinen bestelenmiş şiirlerde de onun imzası vardır. Aldırma Gönül (Edip Akbayram), Eşkiya Dünyaya / Leylim Ley (Zülfi Livaneli), Melankoli / Eskisi Gibi – Ben Yine Sana Vurgunum (Nükhet Duru), Dağlar – Benim Meskenim Dağlardır (Sezen Aksu) bestelenmiş şiirlerinden bazılarıdır. Eminimki bu şiirler bestelenmiş halleriyle sizlere de çok tanıdık gelecektir.

Sabahattin Ali’ nin öykü ve romanlarında toplumsal bir gerçekçilik hakimdir. Bu hüzünlü coğrafyada ve zor koşullarda geçen hayatı sanki onun bu gerçekçilikten hiç kopmamasını sağlamış; taşıdığı ince ruh ise romantik ve melankolik yanını her daim beslemiştir. Edebiyatımızın gerçekçi romantiği, yan yanyana durması oldukça zor gibi görünen bu iki bakış açısını, gerçekçilik ve romantizmi, ustaca birleştirmiş ve okuyucunun ruhuna dokunan ve onlar üzerinde derin etkiler bırakan eserler üretmiştir.

Öykülerinde insanı toplumsal sorunları içerisinde değerlendirirken, halkın yoksulluğunu, uğradığı haksızlıkları, yaşam mücadelesini olabildiğince gerçekçi bir açıdan yansıtmaya çalışmıştır. Öyle ki onun öykülerini okurken dönemin toplumsal gerçekliğine tanıklık edebilir ve yarattığı kahramanlar ile birlikte o dönemlerde zamanda yolculuğa çıkmışcasına öykülerinin içine girebilirsiniz.

1907-1948 yılları arasında yaşamış olan edebiyatımızın usta kalemi Sabahattin Ali, 25 Şubat 2016 tarihiyle 109 yaşında. Bu vesileyle iyi ki doğdun Sabahattin Ali diyoruz.
1907-1948 yılları arasında yaşamış olan edebiyatımızın usta kalemi Sabahattin Ali, 25 Şubat 2016 tarihiyle 109 yaşında. Bu vesileyle iyi ki doğdun Sabahattin Ali diyoruz.

Sabahattin Ali’ nin üstün gözlem yeteneği, iç dünyasının derinliği ve zenginliği, yaşadığı toplumu anlayabilme ve yorumlayabilme yetisi, eserlerinde müthiş tasvir ve tespitler olarak kendini gösterir. Her ne kadar eserlerinde insanın ve yaşamın kötü, çirkin, umutsuz ve hayal kırıklığı yaratan yanlarını ön plana çıkarıyormuş ve eleştirel bir dili varmış gibi görünsede aslında gerçekleri olabildiğince abartısız bir şekilde ortaya koyarak değerlendirmeyi ve yorumu okuyucuya bırakır. İnsanın ve yaşamın çelişkilerini, toplumun insan gelişimi üzerindeki etkilerini çok iyi yansıtmış; samimi, gösterişten uzak ve naif anlatımı eserlerini daha da etkileyici kılmıştır.

“Bir insanı melek diye sevmek budalalıktır. İnsanları, bütün pislikleri, hırsları ve zayıflıkları ile sevebilmek kahramanlıktır. Dostlarımızda kendimizde bulunmayan yücelikler aramak ise insafsızlıktır.” diyerek, insanın da tıpkı yaşam gibi iyi-kötü diye nitelendirilen birçok özelliği birarada barındırdığı üzerine bizi düşünmeye sevkeder.

Eserlerinde bize karşıtlığın her zaman zıtlık ifade etmeyeceğini, bilakis yaşamın ve insanoğlunun karşıtların birliğinden ibaret olduğunu ve bu bağlamda gerçekçilik ile iç içe geçmiş romantizmin ya da romantizm içeren gerçekçiliğin de son derece anlamlı olabileceğini göstermeye çalışmıştır. Yani yaşamın tüm yansımalarını…

Yaşamının her alanında ve eserlerinde “akla” ve “düşünebilme yetisi”nin önemine de dikkat çekmiştir. “İnsan aklının gündelik hayatı devam ettirmenin ötesinde bir anlam taşıdığını ve bu anlamında onun düşünebilme ve üretebilme yetisinde saklı olduğunu” vurgulamıştır. Tüm yaşamını müthiş bir üretkenlik içerisinde geçirmesi de bu düşüncesinin ıspatı gibidir. Bu yanı ile Sabahattin Ali, söylemleri doğrultusunda yaşayan ve doğruluğuna inandığı düşüncelerden taviz vermeden varoluşunu devam ettirmeye çalışan yazarlarımızdandır.

Sabahattin Ali’ nin eserlerindeki edebi anlatım gücü sizi hemen etkisi altına alıverir ve artık bu etkiden kurtulmanız neredeyse imkansızdır. Zaten bu etkiden sakınmak bir yana onun yazım gücünün gönüllü esareti altına girmekten ve orada kalmaktan müthiş bir keyif bile almaya başlarsınız. Öyleki hep anlatsın hiç susmasın istersiniz. Anlatacakları bittiğinde duyduğunuz hüzün ise kısa sürede yerini diğer eserlerini keşfetmeye yönelik yoğun bir isteğe bırakır.

Nazan Öncel’ in “Ali” isimli bir şarkısı vardır ve bu şarkıyı Sabahattin Ali’ ye ithafen yazdığı söylenir. Şarkının sonu şöyle biter;

Git oğlum uzaklara

Bırakmazlar hayatta

Düşünürde diyemezsin

Buralarda

Kısa ömrüne sığdırdığı eserleri ve eserlerinde “diyebildiği kadarı” bile çok anlamlı ve değerlidir.

Hayatı, bu ülkede muhalif bir aydın olarak yaşamanın zorlukları ile mücadele içerisinde geçmiştir. Düşüncelerini ve doğruları söylemekten sakınmayan nice insanımızın akibeti gibi onun da yaşamı genç yaşında trajik bir şekilde son bulmuştur. Sabahattin Ali’nin sadece “eserleri” ile edebiyatımızda değil, “yaşamı ve duruşu” ile bir “fikir adamı” olarak tarihimizde de önemli bir yeri vardır.

Yıllar önce dile getirdiği toplumsal ve politik sorunların birçoğunun –ne yazık ki- günümüzde halen geçerliliğini koruyor olması da saptamalarının ne derece doğru olduğunun ve aslında tüm zamanlara hitap eden görüşler olduğunun göstergesidir.

Üreten ve ürettikleri ile dünyada iz bırakan insanların aslında hiç ölmeyeceği, hep bizimle, yanıbaşımızda yaşamaya devam edecekleri inancıyla onu ölümünde değil doğum gününde sevgi ve saygıyla anmak ve bunu sizlerle de paylaşmak istedim.

İyi ki bu topraklarda doğmuş ve iyi ki yollarımız kesişmiş…

Sabahattin Ali her yönüyle anlattıkça anlatmak isteyeceğimiz insanlardan biri olduğu için, bu yazı da onu anlatmaktan ziyade ondan kısaca bahsettiğim bir yazı olmaktan öteye geçemeyecektir. Henüz onunla tanışmamış olanların ona “Merhaba” demesini sağlayabilir ve bir nebze de olsa onunla ve eserleriyle ilgili merak uyandırabilir ise ne mutlu!

Yazımı Sabahattin Ali’ nin bir dörtlüğü ile sonlandırmak istiyorum. Karamsarlığa düştüğünüzde ya da yılgınlığa kapıldığınızda bu dizeleri anımsayıp gülümseyerek yolunuza devam edebilmeniz ümidiyle..

“görmesen bile denizi

yukarıya çevir gözü

deniz gibidir gökyüzü

aldırma gönül aldırma”