Sembolizm, nesnenin karşısına düşen ifade değildir. Kafa yorarak, sezdirerek, düşündürerek belirsizlik taşıyan ve çözmeye çalışarak; daha içeriye erişme çabasıyla ilişki kurar. Gerçekçilik akımına tepki olarak doğmuştur. Romantizmin devamıdır da diyebileceğimiz gibi, dışavurumculuğun gerçekçi yaklaşımına, pozitivizme ve materyalizme tepki olarak doğmuştur.

Somut varlıklar sembolistlere göre, dış dünya ile insanın iç dünyası arasında bir köprü niteliği taşır. İnsan dış dünyayı nasıl algılıyorsa, öyle değerlendirir. Örneğin natüralizmde bilimsel bir yaklaşım vardı, felsefesi pozitivizmdi. Neden sonuç hareket yasalarıyla ele alınırdı. Sembolizmde ise, düşler ve imgeler dünyasında bir şeyler vardır. Bilimsel bir tutumdan söz edilmez. Kişiye özeldir ve metafiziktir. Aslında biz buna görünen dünyanın, görünmeyen yüzü de diyebiliriz.

 William Blake, "Adem ile Havva, Habil’in Cesedini Buluyor", 1825.
William Blake, “Adem ile Havva, Habil’in Cesedini Buluyor”, 1825.

19. YY’dan sonra bu akımın çıkmasına ön ayak olmuş şair ve ressamlar keşfetmekteyiz. Rilke, Rimboud, Edgar Alan Poe, Mallerme bu şairlerden bazılarıdır. Daha sonra özellikle resim sanatında etkileri çok fazla görülmeye başlanmıştır. 1880’lerden sonra Fransa’da ortaya çıkmıştır ve buradan diğer ülkelere yayılmıştır. Sembolistler bireyin yaşadığı duyguları doğrudan anlatmaya karşıydılar. Onlar “gerçek bana görünen değil, ben de hissettirdiğidir.” derler.

Sembolizmin önemli bir ayağını resim oluşturur.
Sembolizmin önemli bir ayağını resim oluşturur.

Sembolik resimde ise en önemli özellik tinsellik ve melankolidir. Sembolizmde iç dünya, düşler, hayaller, yalnızlık, düşünce, gerçek dışı, uyku ve ölüm de yer bulur. Ressamlar yaşadıklarını, gördüklerini edebiyattan ve mitolojiden aldıklarını imgelem yoluyla tuale yansıtırlar. Doğa, deniz ve antik figürler düşsel ögelerle harmanlanır ve duygulara yönelerek daha güçlü bir anlatım yakalanmaya çalışılır.

Sembolist ressamlar mitolojiden ve İncil’den etkilendikleri için, garip renkler ve ürpertici ışıklar yardımıyla mistik düşüncelerini, çarpıcı ve tedirgin edici görsel ögelere dönüştürmüşlerdir. Aslında sembolistler için; bilinmeyeni arayan, beş duyunun seslenemeyeceği şeylere seslenen, görüneni silikleştiren ve aydınlığa varan anlamlardan kaçıp, bunları sembollerle gösterenler diyebiliriz.