Paradise

0
169
Paradise

Sana ulaşmanın zorluğunu ancak ulaşmaya çalıştığımda anlayabildim.

Sam, oğlum yaşadığın zorluğu anlayabiliyorum. Ancak elimden gelen hiçbir şey olmamakla birlikte yanında da olamıyorum. Bu dünyaya gözlerini açtığında yanında olsaydım yaşama şansını elinden almış olurdum.

Yaşının çok küçük olduğunu biliyor ve isyanını anlayabiliyorum. Ne yazık ki karşı koyduğun kadar seni bağnazlaştırmaya çalışacak bir türün üyeleriyiz.

Karşı koyma Sam.

Kendi türünü sahiplen.

Karşılık verdikçe bedenini ruhundan ayırabilecek güce sahip varlıklar var karşında, tıpkı babana yaptıkları gibi.

Baban, ah David hayatımın aşkı, seni ve beni korumak için kendi yüzyıllık hayatından vazgeçen isyankâr ruhunun sahibi olan baban…

Sana her uzaktan baktığımda siyah saçlarına zıt beyaz tenine uyumlu mavi gözlerinde gördüm babanı.

Ben babanı aşkla, babanda beni duygu barındırması imkânsız olan, cezayla taşlaştırılmış kalbiyle sevdi. İkimizin birer parçası olarak babanın özgürlükçü düşünceleriyle ve benim yumuşacık sevgi dolu kalbimle sen geldin bu dünyaya.

Senden korkuyorlar sevgili oğlum.

Senden, kendi yaptıkları düzeni bozmandan korkuyorlar…

Dediğim gibi kendi türünü sahiplen ve sadece kendin için değil bizim içinde bu bağnazlaştırılmış toplulukla savaş, bu topluluğun içinde büyüdüğün için senden şüphelenmeyeceklerdir.

İki gün sonra hilal gökyüzünde görüldüğü zaman olgunlaşmış olacaksın ve özgürlükçü düşüncelerin bedeninde hayat bulacak, işte o zaman türümüzden olmadığın ortaya çıkacak, senden türe ait olduğuna dair yemin istendiğinde etrafın masmavi bir ışıkla çevrelenecek ve babana yaptıkları gibi kalbini sökmek, onun yerine bir taş parçası koymak isteyecekler.

Ancak atladıkları nokta kalbinin içinde ki sevgi olacak. Orada beni hissedeceksin.

Ben gidiyorum oğlum, babanın arkasından senin kalbini korumaya gidiyorum. Sen bu hologramı izlediğinde, ben senden çok uzakta belki de cennet denen yerde olacağım.

Bir ruh, bedeni korur ikinci ruh ise kalbi…

Senden vazgeçmiyoruz oğlum, sana inanıyoruz.

Sana neden bu kadar geç ulaştığımı merak ettiğini biliyorum. Görüyorum ki topluluk senide içine almış özünü kaybetmeye başlamışsın. Konuşmamın başında da söylediğim gibi bağnazlaştırılmış topluluklarda senin özgür düşünceni duymam fazlasıyla zamanımı aldı. Düşüncelerin silikleşmiş özgüvenin düşmüş oğlum.

Sana bunu kimsenin yapmasına izin verme! Özünü bulmak istiyorsan kalbindeki yara izlerini hisset, seni sen yapan yaşadığın acılar olacaktır…

Hiç tanışmamış olduğun baban benden önündeki engelleri sana anlatmamı istemişti Sam bize kızgın olduğunu biliyorum madem seni bırakacaktık neden seni bu dünyaya getirdiğimizi sorguladığını da biliyorum aslında sen mucizevi bir hediyeydin bizim için.

İmkânsızdın oğlum.

Bizim umut ışığımız olup yaşanmamış anılarımız için senden savaşmanı rica ediyorum.

Ve Sam, doğumundan hemen sonra onu yalnızlığa terk etmek zorunda kaldığım oğlum,

Seni sevdiğimizi hisset cennette görüşmek dileğiyle…’’

Hologramın kendini imha etmesinin hemen ardından Sam’ın aklından geçen tek düşünce o gece yemin edeceğiydi.

Ancak edeceği yemin bağlılık değil savaş yemini olacaktı…

Ve kimse ama kimse geleceğin Sam’e ne getireceğini bilemeyecekti.

Bir topluluk düşünün kendini tek bir düşüncenin etrafında toplamış.

Şimdi de topluluğun içinde sevgi ve özgürlüğün birleşiminden doğmuş bir erkek çocuğunu.

Sam…

Sam, o çocuk.

Sam, özgürlüğün beden bulmuş hali.

Sam, yalnızlığı ruhunun derinliklerinde hissetmiş bir çocuk.

Önemli olan ise Sam’in savaş yemini edip etmeyecek oluşudur.

Sahi, Sam savaş yemini edecek mi?