Örümcek Kadının Öpücüğü, 1985 Brezilya – ABD ortak yapımı politik bir filmdir.

Cinema Novo akımının önemli temsilcisi, Arjantin doğumlu Brezilyalı sinemacı Hector Babenco‘nun yönettiği filmin senaryosunu Leonard Schrader, Arjantinli yazar Manuel Puig‘in 1976’da yayımladığı aynı adlı romandan uyarlayıp yazmıştır.

William Hurt ve Raul Julia muhteşem performanslarıyla sinemaseverlerden büyük beğeni aldılar.
William Hurt ve Raul Julia muhteşem performanslarıyla sinemaseverlerden büyük beğeni aldılar.

Başrollerinde William Hurt ve Raul Julia‘nın oynadıkları filmde W.Hurt eşcinsel-travesti rolünde, R. Julia ise Marksist bir gazeteciyi oynamaktadır.

Hikaye, 1970 yıllarda askeri rejimle yönelten Brezilya’da geçmektedir. Valentin Arregui rolündeki R. Julia hikayede aranılan bir militana sahte pasaport düzenler ancak yakalanıp hapse atılır. Ağır işkencelere maruz kalmasına rağmen istenilen isimleri vermez. Bunun üzerine hapishane yönetimi onu itiraf etmesi için bir apolitik gibi görünen bir eşcinselin bulunduğu hücreye hapseder. Bu kişi Luis Molina (William Hurt)’dır.

Etkileyici performans sergileyen W. Hurt bu filmde rolünde hücrede ayrı bir hikaye anlatır. Anlattığı sinema filmi bir Nazi propaganda filmidir. Bu anlatımda Molina (W. Hurt) bizi film içinde filme götürür. Film bir bakımdan rüya sekanslarından oluşmuş gibidir… Bu anlatım-gösteri-çünkü Molina filmi hücrede anlatmaz oynar, bizi de hücreye alıp Valentin ile özdeşleştirir. Önceleri Valentin şüphe ve reddetmeyle ve mide bulantısıyla Molina’ya tepki gösterse de ilerleyen zamanda bu dostluğu kabullenir, aralarında ilginç bir bağ oluşur. Tabii bu bağ, aşk,  Valentin’in ataerkilliğinin yavaş yavaş değişimi bizi evirir çevirir aşkı yeniden sorgulatır.

Örümcek Kadının Öpücüğü filmi hapihane ortamında kurulabilecek dostluklara çok iyi örnek oluşturabilecek bir filmdir.
Örümcek Kadının Öpücüğü filmi hapihane ortamında kurulabilecek dostluklara çok iyi örnek oluşturabilecek bir filmdir.

Molina’nın hücresi, sanki bizim kendimizin kendimiz için yaratığı hücre gibidir. Bu hayatta oyunumuzu nasıl oynamamız gerektiğini Molina, adeta göz kırparak üstü kapalı bize anlatmaktadır. Dolayısıyla kadınlık, erkeklik kavramlarını da sorgulatır bize bu film.

Molina hücrede anlattığı hikayelerden biri de Örümcek kadınla ilgilidir. Bir adada yaşayan, kendi vücudunun dışında örülen örümcek ağları tarafından sarmalanmış şekilde yaşamaya çalışan, yüzünde bir maske olan gerçek yüzü saklanmış bir kadının hikayesi anlatılıyor. Hikayede Molina aslında kendi içnde bulunduğu durumu ve aşkını anlatmaya çalışıyordur.

Örümcek Kadının Öpücüğü filminin meşhur afişi.
Örümcek Kadının Öpücüğü filminin meşhur afişi.

Ve sonunda Valentin, Molina’ya güvenir, duyduğu aşkla da ona arkadaşları hakkında bilgi verir. Artık Molina cezaevinden çıkışta Valentin’in arkadaşları ile bağlantı kuracak, onlara Valentin’den bilgi götürecektir. Ancak olaylar istenildiği gibi gelişmez. Filmin sonunu ve gelişen olayları yazmayacağım. Ancak şunu belirtmem gerekir o da muhteşem bir film olduğu ve William Hurt’ın bu filmle devleştiğidir.

Filmi seyrederken birçok karşıt kavramları fark edeceksiniz. Bu da bizi adeta dürtüp farkındalıklarımızın bilincine vardıracak:

  • Kadınlık – erkeklik,
  • Kaba güç baskı – itaat,
  • Ruh – bilinç,
  • Baskı – boyun eğiş – direniş,
  • Marksist – faşist,
  • Vatansever – hain,
  • İşkence – yardım,
  • Homoseksüel – heteroseksüel,
  • Cehalet – bilgi,
  • Şiddet – şefkat,
  • Gerçek – fantezi.

Bu filmle değer yargılarınızı ve gerçek aşkın nasıl olduğunu sorgulayacaksınız. Filmin adındaki örümcek ağları kadının çevresindeki değer yargılarını anlatmaktadır.

William Hurt, birçok festivalden en iyi erkek oyuncu dalında ödüller almıştır.
William Hurt, birçok festivalden en iyi erkek oyuncu dalında ödüller almıştır.

Bu arada William Hurt’ın bu rolüyle en iyi aktör dalında birçok ödül aldığını yazmalıyım: Oscar Ödülleri 1986, Altın Küre 1986, BAFTA 1986, David di Donatello 1986, Cannes Film Festivali 1985…

Sinema tarihi açısından kaçırılmayacak muhteşem bir film bence. Örümcek Kadının Öpücüğü’nü izlemeden sinema tarihi hakkında konuşmamak gerekir diye düşünüyorum.