Yara bere içindeki dizlerinden oluk oluk kanlar akıyordu. Fakat akan kanlara rağmen acı hissetmediğini fark etmişti. Minicik ayakkabılarına dolan kanlara aldırmadan ayağa kalkmıştı var gücüyle. Ne tuhaf, elinden tutup kaldıracak kimsesi bile yoktu. Hüzünle dolu bedeni ağlayamayacak kadar yorgundu. Sanki ağlasa tüm yitirdikleri bile gelse onu susturamazmış gibi geliyordu minicik yüreğine. Zar zor kendini eski bir banka atmış, boynundaki atkıyı çıkarıp yaralarına dolamaya başlamıştı. Bir yandan atkıyı dolarken bir yandan da düşüncelere dalmıştı. ‘Peki, gönlündeki yaraları kim saracak, kim durduracaktı akan kanları?’ Şuan olduğu yer çocukların eğlenmesi için yapılmış bir parktı oysaki. Yanlarında ailesi olan, düştüklerinde onlara ‘Canım yavrum’ nidalarıyla koşan anneleri olan çocukların eğlendiği bir yerdi burası. Kendini oraya bile fazlalık olarak görmüştü daha küçücük olmasına rağmen.

O, bu düşüncelere dalarken yaşlı bir adam yaklaştı yanına. Şapkasını öylesine indirmişti ki, adeta gizemli bir havaya bürünmüştü bastonlu adam. Etrafta da bu ikiliden başka kimse yoktu. Yaşlı adam soluklanmak için minik kızın oturduğu banka oturdu. Gözüne kadar inen şapkası yüzünden kızı fark etmesi biraz zaman almıştı. Nihayet şapkasını yorgun ve titrek elleriyle düzeltirken farkına varmıştı miniğin. Minicik elleriyle yaralarını bastırırken o büyük çaresizliği kesik kesik nefesine yansıyordu. Belli ki acı doluydu bedeni. Yaşlı adam astımı sesine yansımasın diye uzun uzun öksürdükten sonra konuştu: “Yavrum, ne oldu sana böyle, bu saatte neden buradasın?” Minik kız sadece susup yaralarına bakmakla yetindi bu soru karşısında. Susmak, öylesine bir çığlıktı ki yüreğinde. Keşke duyan biri olsaydı diye geçirdi içinden. Yaşlı adamın merakı daha çok artmıştı minik kızın susmasına karşın.

Hikayesi olmayan bir çocuğun akşam saatlerinde dışarıda ne işi olabilirdi ki? Dizlerinden akan kanı fark ettiğinde merakının yerini endişe almıştı. “Gel yavrum, bir hastaneye gidelim. Dizlerinin durumu çok kötü.” Dedi öksürükler içinde. Fakat minik kız tıpkı bir kuş gibi ürkekti, korkular içindeydi. Yaşlı adam kalkmak için doğruldu ve minik kızın elini tuttu:” Korkmanı gerektirecek bir durum yok yavrum, sadece sana yardım etmek istiyorum. Madem benden korkuyorsun o zaman seni eşime götüreyim izin verirsen. Hem senin yaşlarında bir torunum vardı benim de. Gerçi şuan bizimle değil ama. Bana onu hatırlattı. Hadi lütfen şu yaşlı amcanı kırma n’olursun!” Minik kız ikna olmuştu, zaten gidecek ne yeri ne de kimsesi kalmıştı. Öylece sokakta yatamazdı.

Yol çok uzun sürmemişti. Tek katlı, bahçeli bir evin kapısına yöneldiler. Ve kapıyı bembeyaz eşarbıyla nur yüzlü bir yaşlı kadın açmıştı. Çocuğu gördüğündeki gülümsemesi o kadar içtendi ki pembe yanakları adeta gözlerini yok ediyordu. Sevinci tüm yüzünü kaplamıştı. Onları içeri buyur ettiğinde bile gülümsemekten alıkoyamamıştı kendini. Gözlerinin içi bile gülüyordu. Yaşlı adam içeri girer girmez kızın dizlerini işaret etti yaşlı kadına. Yaşlı kadın o kadar dalmıştı ki kızın yüzüne bakmaya, dizleri dikkatini bile çekmemişti. Bir anda yüzünü buruşturdu. Kızın elinden tutarak onu merhemlerini yaptığı odaya götürdü. Allah korumuştu neyse ki. Dikişlik bir şeyi yoktu. Yaşlı kadın kızın kanlar içindeki ayaklarını, ılık suyla doldurduğu leğende yıkadı ilk önce. Daha sonra merhemlerinden sürdü ve sargı beziyle kapattı üstlerini.

Minik kızın acıları bir an olsun dinmişti. Hayatı boyunca kimse ona bu kadar ilgi ve şefkatle bakmamış ve hiç kimse bu kadar içten gülümsememişti. Gözleri doldu bir anda. Yaşlı kadın şefkatle okşadı kızın minik yüzünü. Acılar içindeki minik yüreğini hissetmişti kadın. Hüzünler dolu bu anı dağıtmak için minik kızı kucağına aldı ve sımsıcak ekmeği ve emek vererek yaptığı mis kokulu yemeği koydu önüne miniğin. Zavallı yavru o kadar acıkmış olmalı ki önündeki bütün yemekleri silip süpürmüştü. Yaşlı kadına minnet dolu gözlerle bakarak teşekkür etti. Kadın aniden,” Sen çok cesur ve güçlü bir çocuksun. Ben sana hiçbir soru sormayacağım. Bir gün anlatmak istediğinde anlatırsın bana. Ve o zamana kadar sen benim evladım olacaksın. Tabi o yaşlı amcanın da.”

Minik kızın minneti ikiye katlanmıştı. Bu insanlar neden bu kadar iyiydi? Annesi ve babası öz olmalarına rağmen onu hiçbir zaman sevmemişlerdi. Her zaman abisinin ve ablasının başarısıyla övünmüşlerdi. Ve onu her zaman hor görmüşlerdi. Daha bebekken geçirdiği bir rahatsızlık yüzünden çok iyi değildi beyin fonksiyonları. Bu yüzden konuşmasında aksaklıklar oluyor, bu da ailesinde utanç kaynağı olarak adlandırılmasına neden oluyordu. Abisi ve ablası da sevmemişti onu anne babasının yaptığı gibi. Hep hor görmüşlerdi. Ve o da tek çareyi evden kaçmakta bulmuştu. Ailesinin maddi durumu iyiydi; fakat her şey maddiyat değildi. Sevgi yoksunu olarak büyümek felaketlerin en büyüğüydü. Ve o, gerçekten eve dönmek istemiyordu. Zaten ailesinin de onu aramayacağını tahmin ediyordu. Ne tuhaftı, bu iki tanımadığı insan bile anne babasından daha yakın davranmıştı ona. İçtenlik ve sonsuz sevgi. Bu, ailesinde olmayan bir şeydi. Minik kız birden yaşlı kadına bütün bunları anlatma ihtiyacı duydu ve kendisine bu yaşına kadar yapılanları anlattı. Yaşlı kadının sevinç dolu yüzünden eser kalmamıştı artık. Hüzün, sevinci bastırmıştı. Yaşlı kadın, ona ailesine gitmeleri gerektiğini ve onlarla konuşmak istediğini söyledi. Minik kız anne ve babasının çalıştırdığı lokantaya götürdü kadını. Kadın  bu kadar varlıklı bir ailenin kızlarına sevgi veremeyecek kadar aciz olduğunu görünce onların yerine utandı. Annesi kızın yokluğunu bile hissetmemiş olacak ki buz gibi bir bakış fırlattı minik kıza. Minik de aynı şekilde karşılık verdi. Annesi yaşlı kadına çevirdi bakışlarını ve: “ Siz kimsiniz?” diye sordu. “ Ben sizin kızınızın bu kadar saattir dışarıda olmasına rağmen bunu umursamayan biri olduğunuza inanmadığım için geldim. Sizin için bir yabancı olabilirim. Fakat siz kızınıza da yabancı olmuşsunuz zaten. Bakışlarınızdan anladığım kadarıyla da siz sevgi yoksunu bir insanmışsınız. Ben de sizinle konuşabileceğimi sanmıştım. Bunca servet size maddi olarak çok şey katmış olabiliri; ama insanlığınızdan çok şey alıp götürdüğü ortada. Bu çocuğu hak etmiyorsunuz siz. Ve o yüzden yokluğundan bile haberdar olmadığınız, hatta bir eşya olarak gördüğünüz bu minik yavru artık benim himayem altında. Eğer bir gün olmayan vicdanınız sızlarsa onu görmeye gelebilirsiniz. Ona sizden daha iyi bakacağıma emin olabilirsiniz.” Dedi yaşlı kadın ve minik kızı elinden tutarak yeni evine götürdü. Minik kızın annesi donup kalmıştı bu sözler karşısında. Sadece yutkundu.

PAYLAŞ
Önceki İçerikKalbim
Sonraki İçerikBir İstihbarat Kaynağı Olarak Sosyal Medya!
Büşra Gümüşalan
23 yaşındadır. Oldum olası kitaplara sevdalı bir insandır. Yazmayı da en az okumak kadar seviyor. Gazi Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği mezunudur. Konuşarak ifade edemediğimiz duyguların daha etkili olduğuna inanıyor.

5 YORUMLAR