Kozmik Düzene Olan İnancımızı Kaybediyoruz.

0
87
Kozmik Düzene Olan İnancımızı Kaybediyoruz.
Kozmik Düzene Olan İnancımızı Kaybediyoruz.

GİRİŞ

Kimi zaman bastırmaya çalıştığımız, kimi zaman ise içinde yaşadığımız rütinler dünyasında makineleşip bastırmak zorunda kaldığımız,  insanın magmasına inince görebileceğimiz bir varlık sorgusuna hepimiz sahibiz. Bu sorgu felsefenin doğuşuna, belki de bilinmeyenle daha da eskilere dayanmaktadır. Günümüzde de devam eden bu sorgunun sanata da büyük katkıları olmuş ve bir etkileşim içerisinde sanat ve felsefe birlikte yol almıştır.

Sinemanın doğuşu tıpkı bir insanın doğumu gibidir belli bir süre sadece günlük olaylar kayda alınmış ve bu yeni sanatın neler yapabileceği anlaşıldığında sınırlar zorlanmaya başlanıp hikayeler oluşturulmuştur. Hikayeler oluşturulmaya başlanıp bir süre eğlence amaçlı kullanıldıktan sonra bu sanat dalı bir süre sonra farklı disiplinleri de bir araya getirerek düşünce biçimleri oluşturmuş, varolan düşüncelere yeni şeyler katmış ve insanın bu yüzyıla kadar fikir bazlı ortaya koyduğu her şeye dokunmaya başlamıştır.

Kozmik düzene olan inancımızı kaybediyoruz.

İnsan evrenden ne kadar kopabilirse ki bunun ne ölçüde olabileceği hakkında en ufak bir görüşüm olmamasına rağmen bir grafiği çıkartılsa zaman ve bu kopukluk aynı ölçüde ilerlemiştir diyebilirim. Her geçen gün ”bentoplumu” haline geliyor ve giderek dünyayı yeni oyuncaklarımızla doldurup kendimize anorganik bir düzen yaratıyoruz. Bu anorganik düzene yüksek dozda maruz kalan birey de kendini evrenin sahibi, üstün bir varlık olarak görerek arayışlarını da daha kendi kişisel meselelerine yönlendirerek  daha analitik, daha mekanik bir hal almıştır.

REHA ERDEM SİNEMASINDA ZAMAN VE MEKAN-SIZLIK

Reha Erdem filmlerinde mekan tıpkı Platon’nun idealar dünyası gibidir. Biri yaşamın sürdürüldüğü şehirlerken diğeri ise anlamın arandığı bir sığınak gibi resmedilen daha öze dayalı doğal alanlardır. Şehirdeki mekanlar dahi şehirden soyuttur, ulaşımın zor olduğu kimi zaman bir ada, kimi zaman dağ, kimi zaman bir nehrin çevresini tercih etmiştir. Bu mekanlar şehrin yakınlarında da olsa daha kopuk ve bağımsızdır. Sığınakların resmedilişi bir masalı andırır. Şehir yaşamından ne zaman sıkılsak bir sahil kasabasını hayal ederiz bunun temeli bireyin öze dönüş ve kaçış isteiğine dayanır Reha erdem karakterleri ise bu konuda bizlerden daha karalı olarak bunu sorgulamış ve mekan olarak doğaya dönüşü seçmiştir. Karakterlerin organik alanlara dönüşleri ile yeniden doğumları söz konusudur kendi yerini bulan karakterler burada yaşamı öğrenmeye çalışırlar.

ZAMAN

Reha Erdem filmlerinde zaman kavramı yoktur. Yakaladığı bir yerden bizleri dahil eder sadece. Filmlerin geçtiği zamana dair içerikte bir bilgi verilmez. Zaman da tıpkı diğer öğeler gibi yapaydır. Reha Erdem bu konu ile ilgili filmlerindeki zamanın sadece filmlerinde geçtiğini bir anı veya gerçekliği temsil etmediğini söylemektedir. Karakterleri de genelde film içerisindeki zamana uyumsuz kişilerdir.Yaşadıkları zamandan kendilerini soyutlamış ve zamanın kalıplarına girmemişlerdir.

REHA ERDEM FİLMLERİNDE KARAKTER

Karakterler genelde yetişkinliğe yeni yeni adım atmaya başlayan 15-16 yaşlarındaki ergenlerdir. Bu yaş aralığının seçilme nedeni çocukluktan yetişkinliğe geçişin getirileri ve önlerindeki rol modeller diyebiliriz. Dışarıya kapalı karakterlerimiz   toplumun ”normallik” kavramının dışındadır, normallik kavramı öğretiler doğrultusunda edinilmiş bilgilerdir Erdem’in karakterleri bu öğretilerin dışında özelliklere sahip oldukları için çevrelerindekiler tarafından garipsenmektedir. Karakterler kurulu düzenden kendilerini tam olarak soyutlayıp kendi kişiliklerini bu doğrultuda geliştirmiş ve öz arayışlarına ulaşmayı organik yollarla denemeye koyulmuşlardır.

Reha Erdem filmlerine baktığımızda varoluşal bir arayışın hakim olduğunu görebiliriz. Erdem bu arayışı bizlere kaçış ve öze dönüş olarak tekrar tekrar göstermiştir. Kendisi şiirle ve edebiyatla ilgilendiği için olsa gerek, hikayelerini anlatım biçimi de görsel ve içeriksel olarak bu doğrultudadır.