Şunu söyleyebilirim ki; aldatılmak, sevdiğin tarafından aldatılmak, sevdiğin kişinin ölümünden daha çok yakıyor canını. Ve bu acıyla, kenara kıstırılmış yaralı bir panter gibi saldırıyor insan. Kime olursa olsun, neye olursa olsun; tıslıyor, ısırıyor, tırmalıyor. Ona yardım etmeye çalışanları görmüyor, anlamıyor. Zihni, temelinden sarsılmış; üst üste duran toplardan altlardan bir tanesi yerinden oynatılmış, tüm düşünceler birbirinden bağımsız yuvarlanıyorlar. Nasıl olduğunu bile fark edemediği bu durum karşısında insanın nutku tutuluyor. O kadar aptal olduğunu düşünüyor ki; kendine güveni bitiyor. Bir daha hiç kimseye inanamayacağını sanıyor. En çok da kendine… Hayatı boyunca aldığı tüm kararların yanlış, tüm yargıların boş olduğu varsayımında boğuyor gözyaşlarını. Hayatına nasıl devam edeceğini bilemiyor. Kimsesiz ve yapayalnızlıktan çok soğuk hissediyor. Oysa mevsim bahar, mevsim yazı haber veriyor. Çiçeklerin açmasıyla gönlünün neşelenmesi lazımken şimdi, hiçbir şey göremiyor. Görmek istemiyor. Tüm yaşamı, bütün hayatı, neşe duyduğu her şey gri pis bir pusun ardında kaybolmuş. Hayatında hiç yapmadığı gibi ya da en azından aylardır yapmadığı gibi işine geç kalıyor insan. Ertesi gün tekrar; tekrar geç kalıyor. İstese de yetişemiyor dünyaya. Onun zamanı akmıyor çünkü. Dönmüyor düşünceler aklında; kan, damarlarında dolaşmıyor. Aldığı meyveler bile dolapta çürümüş. Oysa hepsinin tadı olması gerekirdi. Şeker bile tatsız. Yemek yemiyor insan tadını alamadığı zamanlarda. Biraz su, biraz güneş ışığı ile ne kadar hayatta kalınırsa o kadar yaşıyor insan. Canlanamıyor. Tüm bunlar, yüzünden ayan beyan okunabildiği için, etrafındakiler soru sormaz oluyorlar bir süre sonra. Tüm insanlar, yaralı bir pantere yaklaşmaya çekinir.

Telefonun çalması anlamsız böyle günlerde. Ses çıkaran her şey rahatsız edici… İçindeki ateş tüm duyularını kül etmiş; durgunluk. Patlayacak bir şeyleri kıyıda köşede saklayan bir durgunluk… Zamanın bittiği noktanın bulunduğu yer burası. Artık her şeyin bitebileceği sınır. Artık her şey bitmeli.

Nefessiz kalınan bir an için her şey bitiyor.

İnsanların acılarından, sevinçlerinden bağımsız, ancak kaderlerini ilerleten zaman aldırmadan devam ediyor. Her şey, yeniden başlıyor. Baharın tatlı meltemiyle savruluyor küller. Pusun ardında görünemeyen çiçeklerin kokusu öncülük ediyor. Çok fazla yağmur yağmış bu dönemde, her yer çamur. Çamurun bile kıvamı olduğunu fark ediyor insan. Bu çamurdan nice heykeller yapıldığını anımsıyor sonra. Yine de, henüz geceyi geçemezsin ne zaman çöktüğünü fark etmediğin. Ufak tefek birkaç yıldız göz kırpar, belki ay vardır belki de yoktur, bilemezsin. Ne olduğunu bilmesen de yıldızlardan birinin Mars olduğuna inanırsın. İşte o zaman, teker teker yuvarlanmaya başlar toplar yeniden birbirlerine doğru. Yan yana, üst üste inşa ederler seni canlı kılacak her şeyi yeniden.

Uzaktan, gökyüzünde kızıllık belirir. Güneşin doğma vakti yaklaşmıştır artık. Ama önce bu çamurdan çıkıp, tatlı sularda yıkanman gerekir. Yürümeye başlarsın. Çamur kuruyup toprak sertleşir, yolun uzadıkça bahara uzanan taze çimleri hissedersin. Ellerinin üzerinde taşırlar tabanlarını. İleride, ufkun parladığı büyük bir su birikintisi görürsün. Ayakların durmaz, su boyunu geçene kadar yürümeye devam ederler. Boğulmaktan korkan kalbin çırpınır. Yaşaman gerektiğini anlarsın. Bu dünyada hiçbir şey için değil, yalnız yaşamak için var olduğunu bilirsin. Ayakların yerden kesilir, yüzün göğe dönük suyun yüzeyinde kalırsın. Her şeyin bittiği ve yine her şeyin başladığı zamanda asılısındır. Her şeyin bittiği ve yine her şeyin başladığı zaman aynıdır. Bu yüzden, uzakta bir yerde sönen ayın yerine güneş doğar. Seni sarmalayan sıcaklığıyla kendine geri dönersin. Hayatına geri dönersin. Geldiğin yollardan ilk defa geçer gibi, yaşama geri dönersin. Bitmek ve başlamak; aynı anda çıkılan uzun bir yolculuktur.

Günlerden bir gün, bir dağ yamacındasındır, yazın ilk ve uzun gecelerinin tadını çıkarmak için. Aşağılardan köpek ulumaları gelir. Birkaç kirpi hışırdatırken etraftaki çalılıkları, ateş böcekleri dolanır gölgelerinde. Geceleri bile şarkı söyleyen kuşların sesi cırcır böceklerine eşlik eder. Yaz geldi artık diye hazırlıksız yakalanmışsındır tepenin serinliğine. Üzerine oturduğun kilime sarılarak, saklarsın çıplak omuzlarını rüzgardan. Yüz yüze durduğun ayın on dördüne bakarak, ne çok yol kat ettiğini düşünürsün.