Bakışında sahipsiz bir coğrafya. Çocuklar kaçışıyor karanlıkta.Kesik kalmış surat izi. Tarakta saç telleri. Her yanım kesilmiş.Elimde avuç dolu tuz. Basılmayı bekliyor matbaa da kitap.

Karanlık bir oda var.İlerledikçe betona vurulan ayaklar. Soğuk. Cam buğusuna bakıyoruz. İkimiz birden. Odayı aydınlatan camı çatlamış lamba.Kesikleri yerde aynanın.Pencereyi açıyorum. Ay ışığının gözlerine vuruşunda bir şey var. Gözlerine daha derin bakıyorum. Coğrafyalar görüyorum. Sahipsiz ve kesik. Kendi kesiğimi görüyorum. Gözlerin yerdeki ayna gibi. Yüzümde kesikler varmış gibi. Geri çekiliyorum. Ayağım aynanın kenarına batıyor. Kesildi. Kanamadı. Korkuyorum gözlerindeki coğrafyadan. Koridor karanlık.Banyoya doğru yürüyorum. L harfi çiziyor koridor. Banyonun lambasını yakıyorum. Ve..

Aynaya uzun uzun baktım. Yüzümdeki çizgileri tanımaya çalıştım. Yüzüme dokundum. Kirpiklerime dokundum. Gözlerim aynadaki yüzüme asıldı. Kesikler var yüzümde. Gözlerimde o coğrafya belirmeye başlıyor. Aynayla burun burunayken geri adım atıyorum. Yüzünün çizgileri yüzüme oturmuş gibi. O çizgiler silinmeli!

Aynaya vurdum yumruğumu.Kırıldı.Yere düşen kırıkla yüzüme çizikler attım. Kanadı. Kesik doldu yüzüm. Kesik..

Soğuk su doldurdum küvete. Kan içindeki üstüm ve yüzümdeki kesiklerle uzandım. Su iliklerime kadar işledi. Kesiklerime girip çıktı. Kesiklerimin boşluğunu sıvadı suyun her damlası. Orada kalabilirdim saatlerce orada öylece. Beklentisiz. Peki matbaa?

"Kesik gözlerim mi?" "Gözlerindeki kesik izlerimdir belki." "Belki de tuz taşıyan göçmen turnalardır."
“Kesik gözlerim mi?”
“Gözlerindeki kesik izlerimdir belki.”
“Belki de tuz taşıyan göçmen turnalardır.”

Ellerin omzuma dokundu. Kaç saatlik bir uyku bu? Bir leş gibi çökmüş bedenim. Olanca gücünle silkeliyorsun. Tenime yapışmış üstümdekiler. Titriyorum.Sürüklüyorsun. Merdivenlerden nasıl bir hiddetle indik hatırlamıyorum. Yağmur yağıyor. Yüzümdeki kesiklere dokunuyor ellerin. Gözlerini görmüyorum. ‘Hırslısın ve kesiksin. Bu halinle sevemezsin.’ Bu sitemin miydi senin?

Eve çıkıyoruz. Kendime gelmişlik baş gösteriyor. Kurulanıp salona geçiyorum. Yerdeki kırıkları toplamaya başlamışsın bile. Koltuğa oturuyorum. İzliyorum o halini. Bir süre uğraşıyorsun harabe evle. Yanıma geliyorsun. Dizlerinin üstüne çöküyorsun. Gözlerime bakıyorsun. Ve ben bu bakıştan irkiliyorum. Parmak uçların yüzümün kesiklerinde. Anlatmamı bekliyorlar her biri. Komadan henüz çıkmış biri gibi ağır ağır anlatıyorum sana:

“Gözlerinde bir coğrafya var. İçime kesikler atıyor. Çığlıklar atıyor içimde birileri. Sustukça batıyor parmakların. Bil sus, gör sus, duy sus. Coğrafyandaki toprak gibi eziliyorum. Üzerimde ayak izin kalıyor. Bir savaşın ortasındayım. Çocuklar aç.

Yüzüme bakıyorum aynalarda. Yüzün yüzüme oturmuş. Bütün hatlarıyla. Gözlerinde gözlerime sinecek diye korkuyorum.”

“Kesik gözlerim mi?”

“Gözlerindeki kesik izlerimdir belki.”

“Belki de tuz taşıyan göçmen turnalardır.”

Uzanıyorum koltuğa. Yanıma kıvrılıyor. “Sesini biliyorum.” diyor. Gözlerimi kapatıyorum.

PAYLAŞ
Önceki İçerikOtosansür ve Sanat…
Sonraki İçerikAşk İhtilali
Bensu Buket Osmanoğlu
1995 yılında Kars'ta doğdu. Üniversiteyi İstanbul'da okuyor. Keman çalıyor, tiyatroyla ilgileniyor. fotoğraf çekiyor, bir de kitap yazıyor ama henüz kitabı yazım aşamasında :)

3 YORUMLAR