Bu koca evrende bir can,

Bu karanlık evrende,

Elleri anne karnına dayanmış,

Bir bataklık kurbağası gibi kalbi,

Bir aşağı bir yukarı çırpındıkça,

Etrafını kuşatıyor aydınlığa kavuşmanın telaşı.

Oysa bilmiyor ki,

Kahpece düzülmüş bir tezgahın ortasında açacak gözünü

Gündüz’ün geceye  ince ince işlendiği bir tezgahın

Işığın, karanlığa fısıldamasından belli değil mi?

Ama elbet uyanacak!

Elinde bir bıçak,

Nahoş bir asilzade edasıyla,

Kavgaya çağıracak güneşi,

Elinde bir bıçak!

Bir uçak kadar ağır,

Bir uçak kadar keskin,

Savurdukça gökyüzüne,

Gökyüzünde, faça izleri.

İmbat rüzgarları kopuyor güneyden,

Tire’deki o dik yokuşun dibinde

Eski bir mısır tarlasında,

Üzerine ışığın vurduğu yaprakları savuruyor rüzgar

Meltem esintileriyle parıldayan uçsuz bir maviliğin dalgası gibi,

Topraktan bir Yaşar Kemal kokusu geliyor insanın burnuna

Ve kavgaya davet ediyorlar güneşi,

Elllerinde bir tüfek,

Bir tren kadar siyah,

Bir tren kadar kararlı,

Yağdırdıkça gökyüzüne tersine yağmur gibi,

Tanrı’nın göğsünde kurşunların izleri.

Parkesi cilalı bir salonda,

Tek başına bir tango koyuyor,

Tek başına bir Latin orospusu

Boynu kırık bir boy aynasında,

Aynı anda Aydın Kanza parkında bir bankta,

Bir hayal kuyusunun sarkacını geçiriyor bir adamın boynuna

Dipteki aydınlığına kavuşması için,

Ve düelloya davet ediyorum aydınlığı

Nahoş bir asilzade edasıyla

Elimde bir bıçak,

Bir uçak kadar kör,

Bir uçak kadar paslı,

Sapladıkça karnıma güneş,

Sapladıkça ardı ardına ışığı

Çocukların kahkahasına karışıp

Sarıya buluyor Mezopotamya’yı

PAYLAŞ
Önceki İçerikKÜL
Sonraki İçerikYOLCULUK…
Mehmet Yazan
1984 Antalya doğumlu. Antalya'nın bir köyünde ziraat mühendisliği yapmaktadır.