Beylik laflar edildi, kız sere serpe verildi, ezmem, ezdirmem denildi, çok severim yeminleri edildi. Davullar çalındı, masalar kuruldu, halaylar çekildi, kız sessiz sükut zulmün başkentine sürgün edildi. İlk gece misafir edildi, çokça sevildi, sabahın ilk ışıkları ile hakkı olan hayatına sürgün edildi. Hayalleri yarım, umutları yitik halde kaderine boyun eğe eğe yaşamak kabul edildi…

Ahhh..

Anasının kuzusu şimdi boynu bükük, kalbi kırık, her yanı yara bere,

Büklüm büklüm, sancılar içinde…

Hayalleri yitik, umutları kırık, biçare debelenir sessizliğinde…

Çığlıkları kan revan, duyanı yok, herkes kendi bencilliğinde…

Sorsan herkes yaralarına ilaç, yalnızlığına ses kendiliğince…

Kadın, sevgisiz denizin açıklarında, yüzme bilmeden kulaç atarken hayata tutunur. Tüm amalara, lakinlere, kurulan hayallere, parlak geleceklere, umut ettiği güzelliklere rağmen gitmez, kalır mutsuzluğun dibine vurduğu yerde…

Ateşlerde yanar bedeni, çıksa yanacak kalsa ölecek gibi olur.

İki ucu ölüme dayanan bir yokluğun girdabında sağa sola çarpa çarpa, değerini değersiz bir yüreğin elinde aşağı çeke çeke yaşar. Ölümden beter acı veren sevgisizliğinin sonu ya ihanete yada ölüme uzanır. Ayrılsa ölüm fermanı imzalanır, kalsa kadın olmadığı için başka başka kadınların bedenleri ile ihanete uğraya uğraya iki lokma ekmek uğruna yalan bir hayata ömür boyu haps edilir. Konuştumu, başı ezilir…

Kadın bunca yokluğa direnebilen, dimdik ayakta durmayı başarabilen tek canlıdır. Kadın, hayata anne olabilmenin gücü ile direnen tek devrimcidir. Asla yenilmeyen, her daim bir öncekinden daha güçlü olarak, acılarıyla devleşen bir devrimci…

Onun ülkesinde riyaya, küfre, şiddete yer yoktur. Onun ülkesi, yaralı yüreklerin birbirine tutunmak için kan revan içinde çırpındığı kadınların sancıları ile doludur. Her biri ayrı bir coşku ile umutsuzluğa boğulduğu hayatından kurtulma umuduyla bayrağı en önde devralır…

Ve bammm sesinin geride bıraktığı acı mı acı, çocuk çığlıklarıyla bayrağı bir sonrakine devrederken ölür. Geride yarım hayatlar, hayaller, öksüz kalan evlatların yürek yakan anne hasreti kalır…

Yıkık yuvaların, başarısız hayatları bir bir istif edilir.

Bir yetiştirme yurdunun bahçesinde isyanla, yoklukla, taciz, dayak ve daha nice işkence içinde büyüyen çocukların hayata isyanı ortalığı kan gölüne çevirir. Çünkü sevgisizliğe hükmedilen bir ömrün, yürekleri dağlayan isyanı insanlıktan intikam almak için yaşamayı seçmiştir.

Ve suçlu her daim kadınlar ile çocuklar olmuştur. Çünkü erkeğin hataya düşmek gibi bir durumu olmadı, olamazdı bile!

Nice yitik hikayelerin içinde, kalbi kırık kadınların, yarım kalmış hayatların, endişe içindeki çocukların, dibe vura vura yaşadığını, iki lokma ekmek uğruna minnet altında yaşadığını bile bile yaşa, yaşayabilirsen, sus susabiliyorsan. Görmezden gel, gelebildiğince…

Şu ülkede, dul olduğu için toplumun kara leke çalmadığı bir kadın var mıdır? Rahat bırakacağını bilse, kendisine iş imkanı sunulsa, çocukları ile huzurla yaşayabileceği bir hayatı seçme hakkına sahip olsa çektiği zulme, ihanete, hakaretlere, yüreğindeki yorgunlukların hiç birine tahammül etmeyecek çok kadın var.

Kadının güçlü olmasından korka korka yaşayanların, kadına toplumda bir cinsel objeden ibaret olduğu profili çizenlerin, bu zihniyete nice kadınları ve çocukları feda etmesi sıradanlaşmış. Çünkü dünyanın çirkef para çarkı her daim kadınlar ile çocukları öğütmüştür.

Cehaletten kurtulmak için eğitimin şart olduğu söylensede siz önce yetiştirdiğiniz oğullarınıza insan olmayı öğretin. Kadının ev robotundan ziyade etten, kemikten, histen yaratıldığını öğretin. Vicdanlı, adil davranmanın insanlığın en büyük değeri olduğunu benimsetin.

Eğitimi şöyle bir köşeye bırakın efendiler, kadını tutsaklığından kurtarın, sevgi içinde büyüyen çocukların ülkeye katacağı güzellikleri işte o zaman görün…

Ahh şu annelik yok mu? Erkeğe tahammülü sağlayan yegâne şey. Çünkü çocuğun naif dünyasını anlayan tek vatan, anne yüreğidir. Ve bunu anlamak, bir kadının bile bile ödediği en büyük bedeldir…

PAYLAŞ
Önceki İçerikGenco Erkal’dan Tarihi Mahmut Paşa Konağı’nın Bahçesinde Açıkhava Tiyatrosu
Sonraki İçerikMerhaba Doktor
Sevda Taş
1985 yılında İskenderun'da doğdu. Karadeniz Teknik Üniverisitesi (Büro Yönetimi), Anadolu Üniveristesi (İşletme) mezunudur. Yaşam Mimarlık, Müşavirlik Ltd. Şti.' de kurucu Müdür olarak görev alıyor. “Filistin'de Aşk” adlı romanın yazarıdır. Kitabı ikinci baskıya hazırlanıyor. Aynı zamanda ikinci kitabını yazıyor. Türkiye Yazarlar Birliği, Trabzon Yazarlar Birliği üyesidir. Türkiye Yazarlar Birliği'nin düzenlediği yarışmada, MANSİYON ödülü kazandı. Evli ve iki çocuğu var. Fotoğraf çekmeyi, kitap okumayı ve müzik dinlemeyi, yemek yapmayı, spor yapmayı, yazmayı çok seviyor.