Bir daire üzerinde yol alan iki karıncaydık biz.

Yürüyüşe ters taraftan başlamış olan…

Ta ki yolumuz kesişti ya bir an…

İşte donmuş bir damla misali kala kaldı zaman…

 

O an!

Tanıdım sizi nefesinizin kokusundan,

Siz de tanıdınız beni,

Kirpiklerimden taşan çocuk sevgimin coşkusundan…

 

Sadık kalmıştık ikimiz de ezelde verdiğimiz ahde.

İner inmez yeryüzüne aramıştık ateşini aşkın,

Bulduğumuz her yeni kibritin alevinde.

Sırra kademdi umudumuz kabalıkların içinde…

 

Karınca kararınca sevmiştik tevekkülün hayâsında,

Beklemiştik, kalkan sabrımızın bitmeyen ayazında…

Beklemiştik büküp boynumuzu yalnızca…

 

Sendin beklediğim, asırlardır bir taşın fosil kanatlarında

Bendim beklediğin, çölleri aşan kum fırtınalarında…

Biliyordun geç kaldığını bana!

Biliyordum sevdamın ağır geleceğini sana!

Kalabilseydik An’da biraz daha,

Verirdik ömrümüzün kalanını,

Başı yok, sonu hiç olmayacak bu uçsuz bucaksız yola…

 

Bir küçük damlaydık düştük toprağa,

Kucakladı sevgiyle bizi, bastı bağrına toprak ana,

Bir öpücük kondurdu alnımıza,

Sonra içine çekti,  

Buyur etti yavaşça damlayı,

Sofrası kurulmuş karıncalara…