Sonbaharın sararmış kuru yaprakları arasında buldum kendimi. Toprağa düşmüş başım. Ağırlığından kaldıramadığım bir yürek vardı sol elimde. Kim, ne zaman, ne için bırakmış? Ne kadar zorlasam da hatırlamıyorum. Düşlerim uğulduyor toprağın neminde kalmış beynimin içinde. Sağ elimin ayasında birkaç kuru yaprak, boyunları bükülmüş, sersemlemiş öylece duruyorlar. Atamıyorum onları pislik gibi yapışmışlar parmak aralarıma. Kollarım güçsüz; Kollarım sevilmemekten yorgun düşmüş. Başım zaten eski düşlerden kalma. Ah! Bir kalkabilsem ayağa… Ayaklarım diz kapaklarımdan aşağı kımıldamıyor bile. Hiçbir uzvum çalışmıyor. Beynimin sesi geliyor kulaklarıma yalnızca… Yalnızlığım ayak izlerimi takip etmiş beni bekliyor baş uçumda. Tedirgin etmeden bütün nezaketiyle izliyor hareketlerimi. Hareketsizliğimi aslında… Aldırış etmedim varlığına bir süre, yüz vermedim hiç. Nasılsa bırakıp gider dedim içimden. Hep gelip duracak değil ya peşimden… Bakmazsam ardıma, görmezden gelirsem o da sıkılır bir gün benden…

Ama kimseler yok ki yardım edecek. Şöyle biri tutsa elimden, hızlıca kaldırsa beni yerden… Sesim çıkmıyor, bağırsam avaz avaz yardım istesem… Gelen olur mu ki bilmem? Yardım istemeyi öğrenmeliydim zamanında. Şikâyet etmeliydim diğerleri gibi. Bu kadar güçlü görününce, kimse inanmıyor işte kalkamadığıma yerden bir başıma…

Seni seviyorum demişti.

Yok, hayır dememişti… Bana hiç seni seviyorum dememişti.

  • Ben bu kadınları hiç anlamıyorum. Bir tutturmuşlar seni seviyorum, seni seviyorum. Tamam, anladık. Seviyorsun. Ben de seviyorum. Bak söylüyorum da! Daha ne istiyorsunuz? Yüzük mü? Çiçek mi? Ne?
  • Ama bunun romantizmi falan olmaz mı yani, ne bileyim ben hani?

Ne dediğimi bilmeden gevelemiştim ağzımın içinde bir iki kelime, sırf bir şey söylemiş olayım diye.

Düşlerim yorgun, ellerim de… Kelimeler çıkmıyor ağzımdan, dudaklarım avuçlarımdaki yapraklardan beter sonbahar kokuyor… Kurumuş, dokunsam ufalanacak. Bırakayım en iyisi her şeyi kendi haline. Nasılsa gelir bulurlar beni. Bir merak eden çıkar herhalde onca insandan birisi… Nerde bu diye sorarlar değil mi?

“Yalnızlığım ve ben, seni çok bekledik.” Cemal Süreya

Sarı gölge olmuştu yalnızlığım.

Yalnızlığımı yalnızlığına ekleyip kocaman bir sarı uçurtma yaptım.

Saçlarımı boyadım sarıya.

Sarı güllerle geldi ayrılık.

Katık ettim ekmeğime gözyaşlarımı.

Sonra;

Bekledim seni, merak edersin diye beni…

Kış bitti, bahar geldi pembe çiçeklerinde kirazlar,

Dallarında kurudular…

Yaz oldu sonra.

Kızgın güneşin alnında,

Yağmuru bekledim,

Otların serinliğini öylece durup bekledim

Martıların çığlıklarında…

İşte geldi sonbahar!

Umutlarım göçmen kuşların kanatlarında

Sıcak diyarlara uçtular.

Narçiçekleri meyveye durdu.

Günaydın diyemeden, sevdiğim

Bir vuruşla bütün narlar yerle bir oldu…

Saçıldı taneleri kıpkırmızı,

Alnıma sürdüm gururla,

Şehadetliğim sürsün diye boyunca.
Şimdi çıkıp gelsen ne fayda,
Yalnızlığım, yalnızlığının tam ortasında dura dura

Git gide daha da yalnızlaştı…