Fonda Gaye Su Akyol çalıyor. Pink Floyd’un dediği gibi. O sırada Pink Floyd’un dediklerine aldırmayan Virginia Woolf, kitaplığımdan esrarlı ve de aynı mühim derecede hüzünlü bir bakış fırlatıyor odanın orta yerine. Orta yerinde bir cümbüş başlıyor bu sefer, odanın. Kendine ait bir odası olmayan ben, tüm hüzünlerini ciğerlerine çeken bir süpürge makinesi gibi tütmeye başlıyorum. Pervasız ve de aynı mühim derecede kişisel. Mayası tutmamış bir yoğurt gibi, kapağını sevmeyen bir tencere gibi, fezaya füze fırlatırcasına fırlatıyorum tüm hıncımı odanın tavanına. Odanın tavanından fırlayan tüm hınçlar, halının orta yerinde dans etmeye başlıyor bu sefer. Huysuz bakışlarla süzüyorum onları, kimonosuz kalmış bir Japon, etsiz yemek yiyemeyen bir Roman misali dağıtıyorum onları ortalıktan; iki bel hareketi, iki haşin bakış.

Buzdolabına yönelip bir içki alasım geliyor ama içki içmediğimi hatırlıyorum. Alt raflara doğru bir süt kutusu ilişiyor gözüme, durmaksızın içiyorum. Hayata ve cümle aleme karşı inatla süt içiyorum. Sütün beyazlığı ve saflığı yayılsın istiyorum ilmime, ruhuma, tek kaşıma ve saçlarıma. Biraz daha ileri gidip süt banyosu yapmak istediğimi hissediyorum, bir arınma, bir yeniden diriliş farikası olarak.

Uzun kirpiklerimin gazabı çok sürmüyor. Yeniden koltuğa dönüyor ve uzun bir uykuyu düşlüyorum. Bu aralar yalnızca düşleyebiliyorum zaten uykuyu. Devamı gelmiyor, devamı bir ufo misali bir görünüp bir kayboluyor. Odamın içinde garip şeyler oluyor, fezada garip hadiseler yaşanıyor. Pink Floyd, bir başka tuğla daha koyuyor duvara. Neden duvar örüyor gecenin bu saatinde? Niçin ben duvarları seviyorum hayata ve insanlara karşı? Bilmiyorum. Fonda yine Gaye Su Akyol çalıyor. O biliyor, biliyorum diyor şarkıda. Bense hiçbir haltı bilmiyorum. O rakıyı onsuz içemiyor, sevdiğine güzelliyor tüm rakıları. Bense süt içiyorum, sütü güzelliyorum kendime. Güzelleşiyoruz bu gece birlikte, yalnızca sesler ve tınılar ile. O bir şişe daha içiyor köprüyü geçmek için, bense çoktan köprüden dönmüşüm. Gidenlere el sallıyor, yeniden doğuşun köküne turp suyu sıkıyorum.

Böyle bir cümbüşle bitiyor bir gece daha. Gece, Melek ve Bizim Çocuklar geliyor aklıma. Hiç aklımdan çıkmıyor. Melekler, gece ve bizim çocuklar, bizim çocuklar, melek ve gece. Hepsi zihnimin bir parçasında uyuyakalıyor. Bense kalamıyorum, uyuya kalamıyorum. Kuyulara saklanasım geliyor. Kuyularda oynaşasım geliyor. Böyle bir cümbüşle bitiyor gece, göz kapaklarım oynaşıyor ve gün ışıyor.

PAYLAŞ
Önceki İçerikMistik Bir İnanç Sistemi Olarak Orpheusçuluk
Sonraki İçerikPlaton’un İnternet Alemi
Can Yasa
1991 İstanbul doğumlu. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliğinde tamamladı. Şu an Marmara Üniversitesinde Tarih Öğretmenliği bölümünde yüksek lisans yapıyor, tez yazıyor. Öğretmenlikte dördüncü yılı, özel bir okulda çalışıyor. Çocukları ve sanatın her türlüsünü çok seviyor.

2 YORUMLAR