Eylül incecik bir kadındır, incecik parlak gözleri olan. Yağmurdan saçlarının arasında tutuşmuş sonbahar yapraklarıyla, uzun elbisesinin, kül renkli eteklerini savurarak şehrin ıslak sokaklarından geçerdi. Eylül yalnızdı… Issızdı… Hırçındı… Ben Eylül’ü severdim. Eylülle büyürdüm. Eylül hayatla sevişirdi, umut doğurmak için…

Ben severdim aslında. İlla sonbaharda! Genelde Eylül’de severdim. Kumral kadınları öperdim… Ayaküstü lambaların sarışın aydınlığını giyerdim. Yaprak olurdum, kururdum. Deniz olurdum, çoğalırdım. Çocuk olurdum, büyürdüm. Rüzgâr olurdum, savururdum. Hep Eylül olurdu severken, yanardım…

Eylül,  hayatsız ve ıssız insanın ölümsüz sevgilisi. Eylül, umut doğuran, hüzün emziren kadın! Eylül, çocukluğun saf gülüşü… Annemin sıcak öpüşü… Eylül, beklemenin en uzunu, sevmenin en zoru… Eylül ilkokul bahçesinde papatya… Deniz kıyısında ortanca… Eylül, saklambaç oyunu. Oyunun kendisi, çocuk… Çocuğun kendisi…

Eylül lisedeki ilk sevgilinin  sıcak hayali. Eylül, özlemek. Eylül, kan kırmızı öpmek. Eylül, tepeden tırnağa aşk… Eylül, vücudun her çizgisine hayatı işlemiş bir kadın…

Eylül, ışık; Eylül, yaprak; Eylül, koku, buğu, tomurcuk, tat… Eylül, anne, çocuk, sevgili, aşk…

Eylül bir kadındır, incecik parlak gözleri olan…

Ben eylülde doğmuşum. Eylül, acılar mevsiminin hüzünlü başlangıcı. Yazdan kalma küçük bir heyecan, onu bile mahvetmeye çalışırcasına.”işte benim mevsimim” dercesine her yerden boşalan sarı bir zehir… Ben eylülde doğmuşum…

Nedense sonbahar olduğunda şarkıların konusu; sonbahar anlatıldığında şiirlerde, öykülerde ya da hiçbir nedeni olmaksızın aklıma düştüğünde, “sonbahar” beraberinde “sarı”yı mutlaka getirmiştir. Sonbahar… Ayrılık mevsimi değil midir sonbahar? Öyle olmasa da öyle hissettirmez mi insana? Ya eylüle ne demeli? Yazın özlemi bir yandan kışın sancılı hazırlığı diğer yandan nasıl da daraltır insanı, boğar. Ama tüm bunlara rağmen eylül, hem sonbaharın sarı rengini hem de yaz aylarının sımsıcak renklerini barındırır. Her ne kadar yazın özlemi duyulmaya başlansa da eylül, yazdan kalma günler armağan eder insanlara. Ama bunlar bile eylülün karanlık ve karamsar yüzünü gizlemeye yetmemiştir hiçbir zaman. Zaten eylül de bu gerçeği inkâr çabasında olmamıştır hiç. Eylül, yalnızlığımın yalnızlığı, rüyalarımın son demi…

Ben, Eylül’de doğmuşum. O Cuma sabahı ayın sancılarına anneciğimin sancıları karışmış ve Eylül, acılar içinde bir çocuk daha kazandırmış dünyaya. Eylül’ün renklerine bir ton daha eklenirken diğer bir ton veda edivermiş Eylül’e, sonbahara ve hayata…

Bir melek can vermiş benin uğrumda. Öksüzlüğümden habersiz, Eylül’de doğmuşum, Eylül’de… Eylül, öksüzlerin sahibi, hayal kırıklıklarının içinde umut filizi…

PAYLAŞ
Önceki İçerik14 Şubat ve Akşamı Ayrılık
Sonraki İçerikSon 11 Dakika
Sedat Doğan
Sedat Doğan; 08.05.1972’de Niğde’de doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi aynı şehirde bitirdim. 1995’te KTÜ-Fatih Eğitim Fakültesi-Türk Dili Ve Edebiyatı Öğretmenliği’nden mezun oldum. Özel dershanelerde ve özel okullarda Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak görev yaptım. Makale, gezi yazısı, anı, deneme, öykü, fıkra vb. hemen her alanda yazmaktayım.