İnsan bedenin yönetim mekanizmasının en başında kuşkusuz ki beyin vardır. Materyal olarak düşündüğümüzde, beynin salt bir mantıkla hareket etmesi gerekmektedir ki vücut fonksiyonlarını ele aldığımızda nitekim bu böyledir. Yani beyin, vücut içerisinde bir saniyede yaklaşık 18 bin karar alıp ve bu kararları gerçekleştirme emrini sinyallerle gönderdiğinde, hiçbir yağ enziminin, hiçbir proteinin, hiçbir hücrenin gözünün yaşına bakmadan hepsinin de var olmalarının veya yok olmalarının kararını verir, ciddidir, kararlıdır, gözü pektir. Peki, aynı beyin değil midir ki bizi de yöneten? Bizi biz yapan, kararlarımızı veren, erdemlerimizi belirleyen, kişiliğimizi oluşturan, bizi en aciz hallere koyan ya da yücelten, mutlu edip yine kendi yaptığı bu mutluluğu hormonlar salarak taçlandırıp bizi kendimizden geçiren, bizi biz yaparken, o robot gibi salt mantıkla hareket eden beyin bir engelle karşılaşıyor sanki, ona hatalar yaptıran, onu gururlandıran, ona yaşadığını, var olduğunu hissettiren bir rakiple karşılaşıyor sanki, sık sık söz geçiremediği bir rakip, ona baharda bir çilek tanesini yerken salgıladığı mutluluk hormonlarından çok daha fazlasını salgılamasını sağlayan bir rakip, onu çıkmaza sokan ve bu çıkmazda tek başına bırakan bir rakip; vicdan…

Varlığından emin olduğumuz beynimizden ayrı tuttuğumuz fakat yine beynimizin içinde olan bir şey vicdan, bize en çok Tanrıyı hatırlatan, tüm dinlerin en büyük besin kaynağı vicdan, tüm dinlerin en büyük başarı kaynağı vicdan.
Varlığından emin olduğumuz beynimizden ayrı tuttuğumuz fakat yine beynimizin içinde olan bir şey vicdan, bize en çok Tanrı’yı hatırlatan, tüm dinlerin en büyük besin kaynağı vicdan, tüm dinlerin en büyük başarı kaynağı vicdan.

Vicdan

Varlığından emin olduğumuz beynimizden ayrı tuttuğumuz fakat yine beynimizin içinde olan bir şey vicdan, bize en çok Tanrı’yı hatırlatan, tüm dinlerin en büyük besin kaynağı vicdan, tüm dinlerin en büyük başarı kaynağı vicdan, ıssız bir ada da çukura düşmüş birisini her ne kadar beyne mantıksız gelse de hayatımızı kaybetme pahasına kurtartan vicdan… Hal böyle olunca vicdan, insanın bazen en zayıf yanı olmaktadır. Nitekim insanlığın var olduğu günden beri, insanları kullanmanın en kolay yolu, vicdanına dokunmak olmuştur; çünkü bir insanın vicdanına ulaşabilirseniz ona her şeyi yaptırabilirsiniz, iyilik de yaptırabilirsiniz, kötülük de… Dinler, var oluşumuzda yani doğamızda olan bu vicdana Tanrı’nın sesi, Tanrı’nın gözü diyor. Vicdanı bilinçaltımıza öyle bir tanıtmışlar ki sanki sürekli bizimle olan, attığımız her adımda,  bizimle yola çıkan, yaptığımız her eylemi ölçüp tartıp biçen ve Tanrı’ya not eden bir elçi gibi, sürekli patrona haber veren bir müdür gibi bir şey.  Halbuki vicdan bağımsızdır, özgürdür, en büyük rakibi beyne söz geçirmekten başka bir derdi yoktur; kimseye hesap vermez kimseden emir almaz, dinler tarafından müdahale edilmediği sürece iyiliğin tanımlamasıdır, dini yoktur. Siz hiç vicdansız bir hayvan gördünüz mü? Yiyebileceğinden fazlasını avlayan bir aslan? Kendi gibi melemediği için diğerine saldıran bir koyun? Veya beyaz olduğu için kutup ayısına saldıran bir ayı gördünüz mü hiç? Göremezsiniz; çünkü onların henüz müdahale edilmemiş bir vicdanı var, onların Tanrı’ya sürekli bizden haber götüren ve gerektiği zaman tüm suçu üzerine alacak emanet bir vicdanları yok! Onlar kendi vicdanlarına sahipler. Bırakın aynı dinden olmayı aynı mezhepten olmadığı için bir başkasının kafasını kesen bir işidlinin, sizce vicdanı yok mu? Ben söyleyeyim; var! Fakat emanet bir vicdanı var, yani ona yaptığı eylemin doğru olduğuna inandıran bağlı olduğu görüşten aldığı emanet bir vicdanı var. Koyu bir Hristiyan olan Hitler vicdanının Tanrı’nın sesi olduğuna inanmasaydı 40 milyon insanı öldürmeye cüret edebilir miydi? Siz hiç çevrenizde dolandırıcılık yapan, insan öldüren, hayvanlara eziyet eden bir Ateist gördünüz mü? Ben görmedim; çünkü onların bir hata yaptıklarında affedilmeyi diledikleri bir Tanrıları yok; çünkü onların bir günah işlediğinde günah çıkaracak bir pederleri de yok ve ya 40 defa tövbe edecekleri bir Allahları da yok, onların sevaplarına artı, günahlarına eksi yazan ve sonra artıların eksileri götürdüğü bir sistemleri yok, onların emanet bir vicdanları yok. Çünkü onlar ıssız bir adada kuyuya düşen adamı artı puan almak için değil vicdanlarını dinledikleri için kurtarırlar.

Doğduğu ilk günden beri kendisi ile beraber olan vicdanına el değdirtmemeli insan, onu söküp yerine emanet olan bir vicdan koymamalı.

PAYLAŞ
Önceki İçerikUzak
Sonraki İçerikKırk Yıllık Tanık: Zengin Mutfağı
Özhan Morkan
1985 Cizre / Şırnak doğumludur. İlk ve ortaokulu Ankara da okudu, liseyi ise Cizre de, yani çocukluk yıllarını farklı kültürlerin etkisinde geçirdi. Üniversiteyi Azerbaycan da okudu. Petrol mühendisliği bitirdi. Bu yıllarda okumak için çok zaman buldu. Üniversiteyi bitirdikten sonra Rusya ya geçti ve farklı sektörlerde çalıştı. İyi derecede Rusça bildiği için Puşkinleri, Tolstoyları, Dostoyevskileri kendi dillerinde okuma şansı oldu. Son politik olaylardan dolayı yaklaşık 3-4 ay önce Türkiye’ye dönüş yapmak zorunda kaldı. Şu anda İstanbul’da ikamet etmekte ve organik tarım üreticileri için organik solucan gübresi temin etmektedir. Boş zamanlarında çalışıyor, dolu zamanlarında ise kitap okuyup film izliyor. Evli iki küçük kız babasıdır.