Dokunma Bana adlı öykü

Güneşin altında terleyip duruyordu. Sağına baktı, soluna baktı, bir gölge aradı. Yerdeki otlara baktı, kımıltı bile yoktu. Bir şeyler onu tutuyor gibi gölgeye de gidemiyordu. Belki biraz ilerlerim diye hafifçe yerinde sallandı, çırpındı. O sırada rüzgar hafifçe esti.

Olmuyor, olmuyooorr… Kımıldayamıyordu. Eli kolu bağlanmış gibi durdu. Çirkeflenmeye, huysuzlanmaya başlamıştı.

Cır cır böcekleri bağırıp duruyordu. Biri başlamaya görsün, hepsi koro oluyor sanki kendisiyle dalga geçiyordu. Bu sırada bir arı vızıldaya vızıldaya geldi. Karşısında ona bakarak bir müddet uçtu. Kaşlarını çatıp dik dik arıya baktı. Üstüne konmasını istemiyordu. Arı üstüne konarsa ne yaparım diye düşündü:

– Tükürürüm. Evet tükürürüm.

Kahretsin bugün de kımıldayamıyordu. Yan gözle onu izleyenlere gizlice baktı. Kendisine merakla alaycı alaycı bakanlara ‘Ne var?’ diye kızgınlıkla bağırmayı düşündü. İçin için biliyordu ki onlar da kımıldamak istiyordu, ama belli etmiyorlardı.

Rüzgar biraz daha esmeye başlamıştı. Biraz daha sallandı, çırpındı ama gene kımıldayamadı. Eli kolu bağlanmış esir gibiydi işte!

Sinirle çevresine bakındı. Çocukları gördü, koşturup duruyorlardı vahşi çığlıklar atarak. İnşallah beni görmezler, diye hırladı.

Güneş gittikçe daha yakıcı bir hal almıştı. Susadığını hissetti. Yarabbi, hiç olmazsa biraz nem, ıslaklık bir yerlerden…  Bakındı. Yok, yok işte!

Gün, gittikçe kabus olmaya başlamıştı. Güneşin sıcaklığı, otların yeşilliği, arılar, kuşlar… Her şey onu özgür kalması için ayartıyor gibiydi.

Bu sırada çocuklardan küçük olanı ona yaklaştı. Beş yaşın verdiği olanca arsızlığıyla ablasına kendisini göstererek ağlıyordu. Korkuyla küçüğün ablasına baktı. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı ya da öyle hissediyordu.”Dokunma banaaaaa “diye bağırası geldi. Az daha”” Hanifeeeee “”diye evdeki kadını çağıracaktı. Panikle kapıya doğru baktı. Kapı ardına kadar açık, içerinin karanlığını gösteriyordu. Kadının eli bugün çok ağırdı.”Offf, nerde kaldı şu kadın”, diye düşündü. Neyse ki içerden Hanife çıktı. Elinde kocaman çamaşır sepeti acele acele kendisine doğru geliyordu. Yıkanmış çamaşırları sermek için yaklaşırken büyük kızına tehditkar bir sesle bağırdı:

-Sakın dokunma mandallarıma!

Mandal  rahat bir nefes aldı.

PAYLAŞ
Önceki İçerikYalnızlığın Yalın Hali
Sonraki İçerikBeyaz Zeminli Lekythosların Mezarlık Alanlarında Kullanımı
Berrin Akıncı Nalbantoğlu
Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Çoğrafya Fakültesi "Felsefe Tarihi" bölümü mezunudur. Uzun yıllardır MEB'e bağlı okullarda felsefe öğretmenliğini devam ettirmektedir. Felsefenin yanı sıra resim ve edebiyatla yakından ilgilidir. Ressamlık ve öykü yazarlığı deneyimleri bulunmaktadır. Bunların haricinde felsefe, edebiyat ve resim üzerine yazar ve düşünür...