Sanat kesinlikle deli işi…

“Sıkıntı yapmayın anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir.” der, Peyami Safa.

Çok sevdiğim bir söz ile devam edelim o halde; “Delilik ile Velilik arasında ince bir çizgi vardır.” Eskilerin sözüdür. Doğrudur, çünkü bilgi arttıkça aklın sınırları zorlanır. Sanat içinse aklın sınırlarını zorlamak gerekir çoğu zaman. Bu aslında hiç de sanıldığı kadar tehlikeli değildir. Aklın diğer tarafına geçmek, sol ve sağ beyin arasında küçük geçişler, gezintiler yapmak dünya seyahatinden daha eğlencelidir… Oturduğunuz yerde uzaya çıkıp galaksiler arası yolculuk bile yapmanız olasıdır. Fantastik sanat, sürrealizm, fütürism nereden doğmuştur? Aksi halde natüralizm, realizm gibi anlayışlarla sıkışıp kalırdı sanat, öyle değil mi?

İşte bazı ruhları yemek – içmek, gezmek, çoğalmak, para kazanmak gibi günlük rutinlerle kandıramazsınız. Onlara gereksiz, hatta anlamsız gelir insanoğlunun yaşam mücadelesi. Derdi farklı olan bu ruhlar için hayat daha derinlerdedir. Kendi özlerine kodlanmış şifreleri çözmektir amaçları, dünyaya bu yüzden geldiklerini iyi bilirler. İnsanlığın bekasından daha ulvi görevleri ifa etmek isterler, uğraştıkları sanatları da bu amaca hizmet eder.

Sanatçı kişilikleri kafese kapatamazsınız. Ne yapsanız da onları susturamazsınız. Düşünceyi hapse atabilir misiniz? Bir insanın bedenine birçok şey yapabilirsiniz. Peki, düşünmesine engel olabilir misiniz? Hiçbir kalıp, hiçbir düşünce sistemi, ideoloji, derdi olan sanatçıların ruhlarını zapt edemez. Ele avuca sığmayan yaramaz çocuklar gibidir onlar. Şiddetle terbiye edilemezler, vahşi atlar gibi üzerlerine eğer geçiremezsiniz. Hiç bir kısıtlama, kural, sistem onların ruhlarına kilit vuramaz…

Böyle ruhlar özgür kalmalıdır; Ölmemek için…

Tıpkı müzik dünyasının dahi çocuğu Wolfgang Amadeus Mozart da olduğu gibi.

Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophillus Amadeus Mozart – Doğduğunda ona bu ismi verirler.
Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophillus Amadeus Mozart – Doğduğunda ona bu ismi verirler.

Wolfgang Amadeus Mozart

Hakkında en çok konuşulan, yazılan, hayatı sinema ve tiyatroya konu olan bestecidir Mozart. 35 yıllık kısacık yaşamına birbirinden değerli 600 eser sığdırmıştır. Gerçek bir dahi, bir sanatçıdır. Onun sanatı hakkında yazmak benim haddimi aşar. Ben onun insan yanına bakmayı tercih ederim.

Üç yaşında piyano çalmaya başlayan ve beş yaşında ilk bestesini yapan bu çocuk, ölene kadar hiç büyümemiştir aslında. Kendisi gibi müzisyen olan babası ve ablasıyla çocukluğunu hep seyahatlerde geçirmiştir. Hiç okula gitmemiş, yaşıtlarıyla oyun oynamamıştır. Annesinin yanında büyüyemeyen, bir evi, odası, oyuncakları olmayan bir çocuktur. Sıra dışı hayatı, hiçbir kurala uymasına izin vermemiştir. Kendi anılarında ilginç ve aslında trajik komik olaylar vardır. Altı yaşında bir çocuk iken Fransa’ya yaptıkları ilk yolculukta saraya giderler. Bu yaştaki bir çocuğun piyano çalabileceğini kimse inanamaz. Üstelik bu çocuk kendi yaptığı besteleri çalıyordur. İlk konserini vermeye başladığında, dinleyenler çok şaşırırlar. Prenses küçük Mozart’ı daha da zorlamak için gözlerini bağlar ve bakmadan çalmasını ister.

Başka bir seyahatte, Viyana’da Kraliçe Maria Theresa’nın sarayında bulunurlar. Uzun zamandır annesi yanında olmadığı için koşup kraliçeye sarılır dahi Mozart… Neyse ki Kraliçe’de onu kucaklayarak bu sevimli çocuğun sevgisine karşılık verir…

Üç buçuk sene yaz demeden kış demeden atlı arabayla Avrupa’yı dolaşan küçük Mozart; bu uzun yolculuk sırasında hayallerinde bambaşka dünyalarda yaşıyordur. Kendi kendine eğlenceli hale getirecek oyunlar buluyordur…

Hiç büyümeyecek olan Mozart, meslektaşlarının kıskançlıklarıyla ve kendisine yapılan entrikalarla baş edemez. Evlenir, ama kazandığı parayı elinde tutmayı beceremez. Onun çocuksu coşkusu, yalın ve saf hali hayat karşısında güçsüz bırakır kendini. Ama sanatı onun bu büyülü çocukluğundan beslenmektedir. Dehadır,” insan doğasını acımasızca eleştiren bir ruhbilimci olarak nitelendirilir. “ Sevgiyi en duyarlı biçimde işler, gelecek kuşaklara sevgi enerjisi bırakır eserlerinde. Çok zorlu bir hayatı olmasına rağmen, onun müziğinde karamsarlık bulunmaz.

Kendisine nasıl bu kadar güzel besteler yapabildiği sorulduğunda;

“Duygularımı şiirle aktaramam, şair değilim; kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, ressam değilim; düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, dansçı değilim; ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Ben bir müzisyenim, demiştir.

“Mozart eşsiz yeteneğiyle bütün müzik formlarında eserler vermiştir. 41 senfonisi, 27 piyano, 5 keman, 2 flüt, 4 korno, 1 klarinet konçertosu, 20 piyano sonatı vardır. Buna karşın Mozart’ın en başarılı eserleri operalarıdır. Canlı opera kişileri oluşturmakta başarısını ise ondan sonra yalnızca Verdi yakalayabilmiştir.”

Bir dahi olan Mozart ömrünün son zamanlarını yokluk ve sefalet içinde geçirmiştir… Otuz beş yaşında böbrek yetmezliğinden vefat eder, cenazesinde yalnızca altı kişi bulunmaktadır. Çok yağmurlu bir gün olduğu için, nereye gömüldüğü bilinmez… Bir mezarı bile yoktur…

Ülkemizde en çok tanınan eseri Rondo Alla Turca (Türk Marşı)’yı dinleyelim şimdi…