Ben Mersin’de büyüdüm, şu taa antik dönemlerden kalma sütunların sahili süslediği, 300 gün güneşin parladığı, yıllar yılı doğru düzgün bi rakı balıkçının açılmadığı, hani çocukluk ilk ergenlik, ilk aşk, öpmeler öpememeler, başarılar ve gözyaşları. Mevzu kendimiz olunca nasıl da dramatize ediyoruz hani çıkayazan kitabımın başlığı gibi, fazla kişisel algılıyoruz her şeyi. Oysa dört yaşın çarpık gülümsemesini hatırlıyorum, limon ağaçları arasındaki annemin eteğinden tutmuşum – ki oralar hep rezidans şimdi- sonra minik kızkardeşim annemin kucağında, daha gülümseme mevzuunu çözememiş, ama ben gülümsüyorum, güneş mavi gözlerime vurmuş.

Şimdi çölün ortasındaki bir Arap ülkesindeki lüks bir otel odasında yarı çıplak uzanmışken bunu düşünüyorum, her şey masal ya da hayal gibi. Ah benim burada ne işim var hissi, sonra anlamlıyla anlamsız birbirine karışıyor, Bilkent mühendislik diplomam, onur ve şeref öğrencisi ve pek ala bir curricula vitae. Akabinde banka hesabımda biriken dört ve beş haneli dolarlar..

Allahaşkına ne önemi var.

Birini, bir şeyi, bir şehri çokça özlemekteyim, yanlış anlama beni ama dudakların mesela, gerçekten yanlış anlama. TCK’ya göre ceza almamı gerektirecek çok hamlelerim var daha yapmadığım kuytu köşelerde. Sonra denizin kokusu, sahilin tozu, gözüme giren güneş. Limanda acele acele gemilerine mal taşıyan takunyalı yunanlılar, zafer kazanan komutanların sütun başlarındaki nişaneleri, sonra o devrin 3D sineması amfi tiyatrolar.

Birkaç bin yıldır bu topraklarda ticaret yapmakta, sarhoş olmakta ve şu çirkin deyişle aşk yapmaktayız. Kıyılarımıza gözyaşı ve kahkaha vurur, öteki kıyının evladı Nikos Kazancakis üstadın ne güzel yazmış, “Aleksi,’ dedi, ‘bak sana bir söz söyleyeceğim; küçük olduğun için anlamayacaksın; büyüyünce anlarsın. Dinle oğlum: Tanrı’yı yedi kat gökler ve yedi kat yer almaz; ama insanın kalbi alır. Onun için, aklını başına topla Aleksi, hayırduam seninle olsun, dikkat et, hiçbir zaman insan yüreğini yaralama!”

Yaralansa da yüreklerimiz ve yaralancak olsa da daha çokça, en nihayetinde güneşli bir limana vurduktan sonra sıkıntı yok.

Özleniyorsun Mersin.

PAYLAŞ
Önceki İçerikÖzel tasarım pırlanta yüzük tasarlanırken nelere dikkat edilmelidir?
Sonraki İçerikNorveç Filmleri İzmir’de
Avatar
Bilkent Üniversitesi mezunu çakma mühendis, 4 yaşından beri okur, 8 yaşından beri yazar. Tolstoy, Dostoyevksy kavgasında Tolstoy’u’yu tutar, Galatasaraylıdır, sarma ve içli köfte sever. Mersin’de doğup büyüdü, İstanbul’da hayatta kalma çabasındadır, yakında “Fazla Kişisel” ve “Kız Kulesini Satan Adam” adında 2 öykü-deneme kitabı çıkacak, bir de “Yeniçerinin Emaneti” adında tarihi-polisiye roman üzerinde çalışmaktadır. Ara ara başka yerlerde yazıları çıkar, Enver Ellialtıoğlu deseniz online ortamda kime sorsanız gösterir. enverellialti@gmail.com’u çaldırıp kapatırsanız o sizi arar.