Eskiye hep içimizde bir özlem duyarız. “Neydi o günler?” der, eskiye olan hasretimizi dile getiririz. Peki, bize eskiyi özleten nedir? Bu soruyu hiç sorar mıyız kendimize?

Aslında birçok şeyin arkasına sığınırız hep. Bahaneler üretiriz çoğu kez. “Yok şundan, yok bundan dolayı eskiyi çok özlüyorum.” gibi klişe sözlerden kurulu cümleleri tekrarlayıp dururuz.  Aslında özlediğimiz her neyse, onu bile bilmeyecek derecede yoksunuz bilgiden.

Adını her anımsadığımız zaman kısa bir mutluluktur sadece yaşadığımız. Belki bundan ibaret olduğunu düşünürüz bazen hayatın. Bizi biz yapan değerlerimizi kısa sürede unuturuz. “Zamana ayak uyduruyoruz.” diye unutup gittiğimiz güzelim yaşantımıza özlem duyarak her ne kadar hasret gidermeye çalışsak da bunda başarılı olamıyoruz.

Çocukken oynadığımız oyunları, dersimize giren öğretmenlerimizi, arkadaşlarımızı… unuturuz. Zaman tünelinde geriye dönüp bakma fırsatını elde ettiğimiz zaman eskiyi hatırlamaya çalışır, yaşananları güzellikleriyle, acısıyla, tatlısıyla… yâd ederiz.

O günlerin heyecanını yeniden yaşayamasak da hafızalarda yer ettiği kadar yaşamaya çalışır, teselli bulmaya zorlarız kendimizi. Ama ne kadar başarılı olabiliyoruz bunda? Orası meçhul.

Ayfer Tunç "Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek"
Ayfer Tunç “Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek”

İşte, tam bu noktada sizlere önermek istediğim bir kitap var. Kitabın adı, “Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek-70’li Yıllarda Yaşantımız”. Ayfer Tunç’un kaleme almış olduğu bir kitap. 2001 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından çıkan kitabın şu an piyasada olup olmadığı konusunda bir fikrim yok; çünkü, aradan 14 yıl gibi bir zaman geçmiş. Bu arada tekrar baskılarının yapılıp yapılmadığı hakkında bilgi sahibi de değilim. Ama meraklıları için bulabilirlerse okumalarını tavsiye ettiğim bir eser.

Kitap, 60’lı yılların sonundan başlayarak özellikle 70’li yıllar, 80’li, 90’lı yılların aile yaşantılarını ve yaşanan olayların aile yapılarını nasıl etkilediği gibi daha pek çok olayların anlatıldığı muhteşem bir kitap.

Kitabı, bir tavsiye üzerine okudum. Merak ediyordum kitabın ne üzerine yazıldığını. Okumaya başladığım vakit, satırlar su gibi akıp gidiyordu.

Çocukken oynanan oyunlar, okula kayıt yaptırmalar, Eurovision şarkı yarışmaları, arkadaşlıklar, kız istemeler, nişan, düğün, sünnet törenleri, misafir ağırlamak, başsağlığı dilemeler, misafire kolonya-şeker-ikramları, bayramlarda tebrikler, dünya evine girmek-yuva kurmak, televizyonun hayatımıza girişi ve televizyonda yayınlar, radyoda ve televizyonda haber sunumları, fotoğraf albümleri, telefonun hayatımıza girişiyle yaşanan değişiklikler, mektuplaşmalar, evlerde ve çevrelerde günlük hayat… ve daha pek çok konuyu içeren çok önemli bir kitap.

Tam eskiyi yâd edip de tekrar kitap diliyle o günleri yaşamak isteyenler için, bulunması ve eşine rastlamayacak bir başyapıt.

Bugüne kadar eskiyi, filmlerle hatırlamaya çalıştık ve o günler hakkında bilgi sahibi olmak için uzun süre kafa yorduğumuz oldu. Bazen bundan tatmin olduk bazense yeterli olmadı öğrendiklerimiz. Ama bu kadar güzel, o mazi denen eski günleri anlatan bir kitabın yazılacağını hiç sanmıyordum.

Şimdiye kadar, birçok anı, araştırma, roman, öykü, şiir… yazıldı eskiyi anlatan ama hep bir yerler eksikti. Bir şeyler unutulmuştu. Yazılmamıştı. Belki de önemsenmemişti yazılmak için. Birilerinin çıkıp bunları yazması belki de boş gibi gözükebilirdi.

Gerçeklerle yüzleşmek istemeyen insanların genellikle kaçındıkları bir noktadır eskiyi yazmak. Hatıralar yazılır. İnsan orada bile her ne kadar hatıralar, gerçekleri öğrenmek için önemli bir kaynak değeri taşısa da gerçekler tam anlamıyla bu yazılan hatıralarda hayat bulmaz. Mutlaka bir yerler eksik kalır.

Özenle seçilmiş sözcükler, kitabı okumaya ayrı bir güzellik katmış. O kadar sade ve akıcı. Eline alan bir insanın kolay kolay bırakamayacağı türden yazılmış bir kitap.

Bugüne kadar böylesi bir kitaba rastlamadım. Rastlasaydım bile bu kadar güzel bir kitap olabileceğini hiç tahmin edemezdim. Hani insan oturur ve düşünür. “Ya olur da bu kadar mı güzel olur bir kitap.” klişe sözünü söyler ve kendini mutlu eder ya, bende kendimi mutlu etmek için bu sözü tekrarlıyorum.

Eskiye özlemle hafızalarımızda canlandırmaya çalışmak güzel, güzel olduğu kadar da önemlidir. Ama her şeyden önemlisi, o günlerden ders çıkararak geleceğimizi iyi planlamaktır.