BüyükR

Daktilonun son arzusu -yani binlerce son arzusunun sonuncusu-

bir anı defteri sahibi olmaktı. Bu defterin ilk harfi ne olmalıydı diye

düsünmekteyken bir de baktık BüyükR harfi tepede ortada kendini

konumlandırmıs vaziyette, sessiz sedasız durmakta…

 

Neden defterin baslangıcını temsil etmek istedigi tam olarak

anlasılamadı diyener oldu ama bir baslangıç ile anılmak da iyi birseydir,

hak vermek lazım, bunda anlasılmayacak bi sey yok…

 

BüyükR harfinin kendini begenmis bir durusu oldugunu düsünen

cok kisi vardsr ama ans defterinin müellifi olan Daktilo acısından

onu diger harf kalabalıgından ayırt eden hicbir sey yoktu.

Ustelik dogustan BüyükR degildi, diger tüm harfler gibi tusların

üstünde büyük yazılmıs olmakla birlikte aslında küçük olup büyük

olması istendiginde ek bir müdahele ile büyüklesiyordu.

 

Görünüs olarak biraz kaba saba bile denebilir belki, bilmiyorum.

Ben daktilo adına konusamam, sadece öylesine bir duygu iste…

Esasında bana soran olursa ısrarcı bir harf oldugunu söylerim…

Israrda ısrarcıdır, her defasında ikaz ederim, görevim bu,

dünyayı ukalalara bırakacak halim yok.

 

  • Adınız ne?
  • BüyükRe
  • Hani simdilerde rh rrr gibi hırıldıyarak gırtlaktan söyleniyor da

adınız…ahı ahıahıı!!!

  • Pardon, sunu da soralım… BüyükRe eski dilde mi oluyor??

 

Bu sacmaklıklara muhatap bile olmayan BüyükR vakur bir edayla

kalktı, bir savas filmi izlemek üzere kendini bedenen ve ruhen hazırladı.

 

KLAVYE SAVASLARI. Tarihi bir film!

F ve Q harflerinin temsil ettigi farklı harf dizilislerinden olusan

iki farklı klavye arasında sürüp giden bu savasın baslangıc tarihi neydi,

bunu ne daktilo biliyordu ne de BüyükR!

Gerçi bilgi edinmek an meselesidir malum günümüzde…Ki, bu bilgi

BüyükR nin ne isine yarardı diyen olursa onu da psikologundan dinleyelim.

 

Söyle söylüyor psikolog: ?BüyükR nin bastıramadıgı bir sıradanlık komleksi vardır oldum olası, bunu tedavi edemedik. Kendine özgü bir klavyesinin olmayısı, onun ruhunda hic kapanmayacak bir yaradır. Dur bakalım, belki de senin de bir klavyen olur canım filan diyerek yıllardır idare ediyorum ama… ümitsiz!?

 

  • Belki de tam tersidir, Register ın BüyükR siyim diye kasılıyordur.

Klavyem yok ama ben de buyum!? diyor olamaz m? sayın psikolog?

 

  • Peh! Klavyesi olanı da gördük!!! Dogru.

Bkz.F

 

BüyükR derin bir nefes aldı ve filmi basa sardı.

Bu sacma sapan F ve Q nun nas?l olup da tipografi literatürüne damga vuran

mertebelerini kazandıklarını daha ayrıntılı tetkik etmek istiyordu.

 

Seyir Baslasınnnn!

 

trrrrrrrrr..

 

Binsekizyüzlü bir yılda, ikì isimli bir bey, icat ettigi bir yazı makinesinin mekanik harf kollarından herhangi ikisi aynı anda kagıda dogru havalandıgında sıkısmaya neden olduklarını fark eder.

 

Bay Sholes (mucit beyin ikìnci adı) bu problemin çözümü için,

kullanıcının hızını yavaslatmak amacıyla harflerin yerini alabildigine

karıstırarak en çok kullanılan harfleri elin en zor ulasabilecegi yerlere

yerlestirmeyi uygun görür ve Q klavye adını verdigimiz yeni harf dizilimi ortaya çıkar.

 

Niye Q?

Biz de bunu merak ediyorduk.

Çünkü; üst tus grubunun sol üst kösesinde Q durmaktadır.

Hadise bundan ibarettir meraklı tursucular!

 

Ne yazık ki öyle degil iste!

iki saçmal?k var. Ilki; mucit beyin harf kolları birbirine dolanıyor diye

o dahi beyninde sekillenecek en son fikir, kullanıcının hızını kesmektir herhalde…

Git baska birsey daha icat et de, kullanıcı on parmagı ile

havada uçussun! Niye ugrastı didindi on parmakla yazmayı ogrendi¡

senin yetersiz tasarımın yüzünden yavaslasın, sıradan bir daklilograf

olarak anılsın diye mi? Peh!

 

ikinci sacmalık: neden ille basta duran harfin adını alıyor klavyeler??

Kolay tarif edilsin diye – hic zora gelemeyiz zaten!

 

Peki F klavye nesiyle meshur? Türkceye uygunsuzluguyla!

Hadi bakalım gelsin yine icat… Bu defa üç isimli bir Türk mucidimiz,

Ihsan Sıtkı Yener, -bu isimle  bir büyükelçi olabilecekken-  tusları

yeniden dizmis ve Türkiyeye en uygun harf dizilimi olan F klavyeyi meydana getirmistir.

F klavye su anda dünya yüzünde toplam 14 kisi tarafından kullanılmaktadır. (yaklasık)

 

Film, bu son cümleyle Chaplinvari bir finalle kapandı.

 

BüyükR herzamanki gibi yine tatminsizdi-haklı olarak.

Chaplin finalleri hiçbir zaman böyle anlamsız olmamıstır zira!

xxx

 

 

 

Kücüke takıntılı yazar

Daktilo sarsıldı, kırt kırt kırt diye merdane döndü…

bir beyaz A4 kagıt yukarıya dogru yavasca yükseldi. Iste yine o…mazosist adam!

yüzlerce sayfa (300 syf) yazıyor ama e harfi kullanmıyor. Niye??

Bu sorunun cevabını ne daktilo ne de BüyükR* bilmiyordu. Isin hosu, kitabı okuyan hiç kimse bunu farketmedi.

Cok ironik!

 

“Kaybolus”ta -kitabın adı-  altıncı harfin  romana hiç sızmayacagı bir yapı kurmustur yazar deniyor.

Insanoglunun beynine “görme terbiyesi”vermek için eziyetli bir yol yol secmis Georges Perec, Fransız yazar.

 

Rivayete göre yazarın kaybolmasına göz yumdugu e harfi, Fransız isbirlikçiler tarafından nazilere verilen ve toplama kampında ölen annesini simgeliyormus.

 

Kitabın tercümesi de bir eziyet. Çeviren de tabiatiyle e harfini kullanmayacak. Buyrun bir mucizeci daha…

Cemal Yardımcı, Tükcelestiren cengaver. Bir yıl eve kapanıp ceviriyi tamamlamıs. Harika bir is.

Daktilo begendi.

 

*BüyükR : Bir bilen. (Yazarın notu)

xxx

Kaybettigin harfler masadan düsmüs olmasın?!

Bir daktilonun basına gelebilecek en sıkıntılı durum iste tam karsısındaydı.

Yeteneksiz yazar, sandalyesini birkaç kez yerlestirmis, masayla uyum saglayacak sekilde iyice düzeltmis, tomarla A4 kagıdı muntazam istiflemis, kıpırtısız oturmaktaydı.

Romanın ilk cümlesini düsünüyordu. Tam 4 gündür!

 

Parmaklarını  çıtlatıyor, kollarını öne dogru uzatıyor, vücut gergin,

birdenbire sular seller gibi yazmaya baslayacak… derken, L, P, M

veya baska bir harfi bulamadıgı için, daha dogrusu hicbir harf daktiloda arayınca bulunmadıgı için meshur ilk cümlenin yazılamayıs kabahatini habire daktiloya yüklüyor!

“Yaa ne biçim daktilo bu da birader…”gibisinden laflar daktiloya hiç iyi gelmez esasında.

 

Yeteneksiz birden isi çözdü.

 

“Yahu” dedi “neden ilk cümle lazım? Besinci cümleden baslasam nolur ki?

Ilk cümleler olayın bütünü için önemli degildir, son cümleye bakmak lazım

Zaten!”

 

Böylelikle sondan basa ilerleyen yazısına ortadan basladı.

Katil usaktı.

Gelgelelim usak baslangıçta henüz 3 aylıktı, yeni dogmustu.

 

Zaten cinayetini de 27 sene sonra, kitabın ortalarına dogru islemisti.

önce bircok degerli referans kazanmıs, son isinde 7 sene cok basarılı

bir usak olarak begenilmis, sonra da kalkıp cinayet islemisti.

isledigi cinayet de öyle eften püfen birsey degildi, bir usak icin

gerekli olan tüm degerleri katletmisti.. Sadakat, namus, sabır,

dayanıklılık… hepsini!

 

Ortalık çalkalanıyordu. Ne olmustu da bu müstesna sahsiyet tam

tersine dönmüstü?

 

Katil, sabahın ilk ısıklarıyla uyandı.

Her zamanki gibi hemen banyoya kostu, dus/tras… misler gibi oldu, jile, ütülü pantolon, çizgili yelek, kar beyazı kolalı gömlek giyildi, köstekli saat yelekte, ayakkabılar zaten pırıl, sacta hafiiif bir biyantin…

Ve minik, tatlı bir tebessüm!

 

iki haber vermesi gerekiyordu, biri iyi biri kötü!

 

içindeki kötü ile dısındaki iyi, hazırlandılar.

Hangisinden baslayacagına o an karar verecekti.

 

Kötü haber tez yayılır hamfendi dedi aniden. Ne yazık ki…filan falan.

Minik tatlı tebessüm aynen dururken söyledi bütün bunları.

 

Ve sonra yine aniden, iyi haberden vazgeçti.

 

Simdi bu karakter aslen berbat görünüyor-ama degil.

Onun da kendine göre sebepleri var.

 

 

Peki de, her kötülügü yapıp edip, zarar veren herkesin sebebi vardır elbet deyip

bagıslamaya hazır m? olmalıyız?

Sebep yani gerekce, bagıslama fiilini beraberinde tasır mı?

Sebepsiz hicbir seyi bagıslayamaz mıyiz? bagıslamamalı mıyız?

Niye??

 

Burada bir soru isareti bırakalım ve kötü haberin yıktıgı hamfendiye bir bakalım. Sapsarı kesilmisti, elini alnına hafifce degdirmis, sendeliyordu. Birden içi bosalmııs gibi düsüverdi.

Usak hiç kımıldamadı mı, kosarak çıkıp doktor doktor diye bagırdı mı? Bunu kimse bilmiyor.

 

Sonraki günlerde hamfendi hiç iyilesmedi. iyi haberi hic bilmedi.

Usagın bu cinayeti hep konusuldu, hiç kimse bir anlam veremedi.

 

Usaga ne mi oldu?

Ayakkabılarını degistirip, sokaktaki kalabalıga karıstı.

Sokak cok kalabalıktı, kadınlar ve erkekler itis kakıs, acele içinde kosar adımlarla bir o yana bir bu yana segirtiyorlardı.

 

Bir adam, saçı bası mis gibi, gayet tertipli kıyafeti ile gülümseyen bir adam, agır hareketlerle dalgalanan kalabalıga karıstı, sis oldu, bugu oldu,yavasca eridi, kayboldu.

Yerde duran bos ayakkabıları aceleci insanlar savurdular, ezdiler.

O pırıl pırıl ayakkabıları mahvettiler.

PAYLAŞ
Önceki İçerikAlman Sineması Kitabı Yayınlandı
Sonraki İçerikŞehir Günlüğü
Ayşe Ataman
1950 İstanbul doğumludur. Özel Kadıköy Kız Koleji, Y. Dekoratif Sanatlar Bölümü Grafik Ana Sanat Dalı (M.A) ve DGSA (İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi) mezunudur. Kreatif direktör olarak uzun yıllar çalışma hayatı oldu, büyük başarılara imza attı, ödüller adı. 2012 yılı sonrasında Proje danışmanlığı, kurumsal İK projeleri, pazarlama iletişimi proje tasarımı gibi çalışmaları oldu.