AİHM’İN BİR HÜKÜMLÜ ÇOCUĞU KONU EDİNEN BİLAL ÇOŞELAV DAVASINA İLİŞKİN KARARININ ÇÖZÜMLEMESİ

(ÇOŞELAV DAVASI– TÜRKİYE[1])

ÖZET

Bir hükümlü çocuk olan Bilal ÇOŞELAV birçok kez intihar girişiminde bulunmuş ve yetkili otoritelere de yine birçok kez yardım talebinde bulunmuştur. Mevzu bahis olan, psikolojik birtakım ruhsal rahatsızlıklar yaşayan, ruhsal ve fiziki bakımdan da acı çeken bir hükümlü çocuktur. Bu çocuğun içsel problemlerinin tek başına üstesinden gelmesinde başarısız oluşunun temelinde, yaşı ve özellikle de içerisinde bulunduğu somut koşullar yatmaktadır. Bilal ÇOŞELAV, Kars cezaevi çocuk bölümünde hapis cezasını çekmekte iken cezaevi avlusunda kendini asma girişiminde bulunmakla ilk intihar teşebbüsünü gerçekleştirmiştir. Bu olayı takiben aşırı dozda ilaç alarak bir başka intihar girişiminde daha bulunmuş ve sonrasında Erzurum cezaevinin çocuk bölümüne nakledilmiştir. Aynı koğuştan bir başka çocuk mahkûmun cezaevi müdürüne yapmış olduğu bir beyan üzerine Bilal ÇOŞELAV bu sefer aynı cezaevinin yetişkin koğuşuna nakledilmiştir. Birçok defa yetkililerle görüşmeye çok acil ihtiyacı olduğunu belirtmesine rağmen kendisine özel durumundan dolayı yeterli ve gerekli özen gösterilmemiştir. Uzun bir süre sonra cezaevi müdürünün yardımcısıyla görüşmesi sonucu bir başka koğuşa nakledilme talebini belirtmiş olsa da bu talebi reddedilmiş ve kendisi aynı gün bir başka intihar girişiminde daha bulunarak hücresinin duvarlarına başını defalarca vurarak yaralanmıştır. Kendisi önceki intihar girişimlerinde de olduğu üzere yalnız revire götürülerek pansumanı yapılmış ve tekrar hücresine geri götürülmüştür. Bunun üzerine de birkaç saat sonrasında kendisini hücresindeki demir parmaklıklara asmış ve soruşturma raporuna göre boğulma suretiyle ölmüştür.

Ailesi oğullarının ölümünü takip eden günden tam on üç gün sonra bilgilendirilmiştir. Başvurucu olan ailenin ileri sürdüğü hususlar; oğullarının yaşam hakkının ihlal edildiği, oğullarının kasten öldürülmüş olduğu, yetişkin koğuşuna nakledilmesinin hukuka aykırı olduğu, etkin bir soruşturmanın gerçekleştirilmediği, cezaevi otoritelerinin oğullarının ölümü ile ilgili olarak ihmalci davrandığı dolayısıyla yetersiz ve başarısız oldukları, özellikle bu ihmalin oğullarının Kürt orijinli olmasından kaynaklandığı yönündedir.

Anahtar kelimeler:  ÇOŞELAV, yaşam hakkı, yetişkin, çocuk, tedbir, AİHM.

 

ABSTRACT

THE ANALYSIS OF THE VERDICT OF AIHMN FOR THE TRIAL OF A CHILD CONVICT “BİLAL ÇOŞELAV”

(CASE OF ÇOŞELAV v. TURKEY[2])

Bilal Çoşelav who is a child convict, attempted to commit suicide for many times and nevertheless he requested for help to the competent authorities. The thing, which is of concern, is the fact that he is a child who has psychological and mental disturbances and at the same time he is a child convict who suffers mentally and physically. The main reasons of his having failed to overcome his inner problems alone are his issue of age and especially the concrete situations that he really is in. Bilal Çoşelav attempted to commit his first suicide, while he was in Kars’ “Youth Detention Center”, in its main yard. Afterwards, he attempted to commit suicide by taking overdose pills thus he later transported to Erzurum youth detention center. Then, upon the statement to the warden of another child convict, who stayed at the same cell with Bilal, this time he was transported to adults cell of the same prison.

Despite the fact the he pointed out many times of his need to speak to someone in charge, he was not taken into consideration due to the fact that he has his own situations. Even if he demanded his transportation to the another cell from the assistant warden, his demand was rejected in the same day and this time, he attempted to commit suicide by hitting his head to the wall of his cell over and over again so, he got injured. As it happened many times before, his attempting to commit suicides, he was again only brought to the infirmary and drained his wounds then he was taken back to his cell. Then, a few hours later, he hanged himself from the grating above the door of his cell and according to the investigation report, he died of choking. His family members were informed thirteen days later, after his death. His family applied for the official cases by indicating that their son was exposed to the violation of right to live, they said their son had been murdered, they also stated it was illegal to transform him to the adults cell, they claimed that there was not operative and formal investigation, they pointed out that the authorities of the prison were utterly negligent so it was explicit that these authorities were insufficient and unsuccessful and lastly, they thought that this negligence took place just because of the fact that that their son had Kurdish Origin.

Key Words:  Çoşelav, violation of right to live, adult, child-convict, conduct, Aihm.

 

AİHM, Bilal Çoşelav Davası'nda Türkiye'yi suçlu buldu.
AİHM, Bilal Çoşelav Davası’nda Türkiye’yi suçlu buldu.

1.Giriş

Demokratik bir ülkede yaşadığımız ve fakat bununla birlikte tezat bir biçimde bir genel başlık olarak “Yaşam Hakkı” konusunda birtakım çelişkiler yaşadığımız aşikârdır. Bu çelişkinin yarattığı sonuçların görülebilirliği açısından 9 Ekim 2012 tarihli bu karar büyük bir önem teşkil ediyor.

Yaşam hakkının ifade ettiği anlam tarihin en eski dönemlerinden bu yana hâlen ehemmiyetini korumakla birlikte henüz olması gereken konuma ne yazık ki ulaşamamıştır. Yaşam hakkı özellikle, hükümlü ve tutuklular ile gözaltında bulunan kişiler bakımından özel bir koruma gerektirir. Çünkü bunlar bir yandan devletin denetim ve gözetimi altındadırlar; diğer yandan da hassas konumdadırlar. Bu yaşam hakkının içerisinde çocuk haklarını da dâhil ettiğimizde bu konu çok daha esnek ve hassas bir hâl almaktadır. Bu makale bir hükümlü çocuğun yaşam hakkını ve olması gereken ve de ihmal edilen denetim mekanizmalarını konu almaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki pozitif yükümlülük kapsamında devlet; caydırıcılık sağlayan hukuki ve idari bir yapı oluşturmalıdır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi için, yaşam hakkını koruyucu düzenlemelerin varlığı yetmez; bu düzenlemeleri hayata geçiren, ihlalleri cezalandıran ve ileride işlenebilecek olası ihlalleri caydıran etkin bir adli sistemin de kurulması gerekir.

1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Tretmanı (ıslahı) Üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilmiş ve Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli, 663 C(XXIV) sayılı ve 13 Mayıs 1977 tarihli, 2076(LXII) sayılı kararıyla “Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları” onaylanmıştır. Bu asgari standart kurallarının 22. maddesinin ilk fıkrası ve 5275 sayılı CGTİK m.6/1-f birlikte değerlendirilecek olursa, ceza infaz kurumlarında nitelikli sağlık personellerinin bulunması ve nitelikli bir hizmet verilmesi, vakıaya uygun tedbirler şeklinde hükümlülerin beden ve ruh bütünlüklerini korumak esastır. Bu tedbirler sınırlı değil, otoritelerin takdir marjı ile ilgilidir. Bu anlamda uygulanacak olan koruyucu tedbirlerin zorunlu ve de geniş bir konuma sahip olduğunu söylemek mümkündür.

 

2.Davaya İlişkin Çözümleme

Bilal ÇOŞELAV davasında, ÇOŞELAV kendi hayatını yok etmeye yönelik girişimlerini sürdürmeye devam etmiş ve onun kendi psikolojik durumunu iyileştirmeye yönelik girişimleri, otoritelerce desteklenmemiştir. Bu anlamda yukarıdaki paragrafta ifade edilen koşul ve açıklamalarla otoritelerin bu çocuk hükümlüye karşı davranışlarının uyum göstermediği sonucunu çıkarabiliriz. Ayrıca asgari standart kurallarının 25. maddesinin ilk fıkrasında da; “Sağlık görevlisi, mahpusların fiziksel ve ruhsal sağlıklarının bakımını yapar ve bütün hasta mahpusları, hastalıktan şikâyet edenleri ve sağlığı bakımından özel olarak dikkat çekenleri her gün görür” denmektedir. Ceza infaz kurumu yetkililerinin hangi mantalite ile Bilal ÇOŞELAV’ı özel manada dikkat çeken bir hükümlü, bir çocuk, hatta bir birey olarak görmediği anlaşılır değildir. ÇOŞELAV’ın defa ve defalarca hayatını sonlandırmaya yönelik girişimleri olduğu halde sadece revire götürülüp, görünen yaralarının pansumanı yapılıp, tekrar kendisinin koğuşuna geri gönderilmesi çözüm değildir. Çünkü kendisinin görünmeyen yaralarının tedavisine yönelik girişimlere, hiçbir zaman gidilmemiştir.

Cezaevi müdürü tarafından da alınan ifadesinde, psikolojik sorunlarının olduğunu ve bu sebepten ötürü acı çektiğini, cezaevi hayatına adapte olamadığını beyan etmiş olmasına rağmen bu ifadesine önem verilmeyip kendisine yine, sağlığını iyileştirmeye yönelik adımlar atılmamıştır.

Burada asıl yapılması gereken cezanın infazının hükümlü iyileşinceye kadar geri bırakılması olmalıydı. Çünkü akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde infaz edilir. Hastalığı nedeniyle, cezanın infazı hükümlünün hayatı için bir tehlike oluşturmuyor ise, cezanın infazı geri bırakılmaz. Bu durumda, cezanın infazına resmi sağlık kuruluşların hükümlülere ayrılmış bölümlerinde devam olunur. Ancak cezanın infazı hükümlünün hayatı için bir tehlike oluşturuyorsa cezanın infazı hükümlü iyileşinceye kadar geri bırakılır. Geri bırakma kararı Adli Tıp kurumunca veya Adalet Bakanlığı’nca belirlenmiş olan hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen ve Adli Tıp Kurumu tarafından onaylanan rapor üzerine verilir.  Cezanın derhal infazı, hükümlü veya ailesi için cezanın infazından umulan amaç dışında daha ağır bir zarara neden olacaksa Cumhuriyet Başsavcılığınca cezanın infazı ertelenebilir. Ancak ÇOŞELAV davasında böyle bir uygulamanın gerçekleşmediği açıktır. Bu davada ciddi eleştiri kaynağı olan noktalardan biri kanımca budur.

Bilal ÇOŞELAV’ın ilk intihar girişimi ile ilgili davranışı, kendisi hakkında disiplin takibatına neden olmuştur. Disiplin kurulu kendisine bir cezalandırmada bulunmamış, ancak cezaevi müdürü diğer kişilere kötü örnekte bulunmasından dolayı bir daha bunu tekrarlamaması konusunda onu uyarmış ve aksi halde daha sert bir muameleye maruz kalacağını belirtmiştir. CGTİK’te çocuk hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları başlığı altındaki 46. maddenin ilk fıkrasının “b” bendine göre “Aynı alanı veya etkinliği paylaştığı arkadaşlarının rahatsız olmasına neden olacak biçimde gürültü yapmak veya davranışlarda bulunmak” uyarı cezasını gerektiren sebeplerden biridir. Psikolojik rahatsızlığından kaynaklanan davranışsal bozuklukların, arkadaşlarını rahatsız edici davranışta olarak nitelendirip, ruhsal gelişimini düzene koymaya çalışmak için iyileştirme metotları geliştirmek yerine cezai nitelikli bir yol tercih edilmesi anlaşılması güç bir seçim hatta sistemdir. 5395 sayılı Çocuk Koruma kanunu m.4’te temel bir takım ilkelere yer verilmiştir. Bu hükme göre esas olan, çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi, yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınmasıdır. O halde cezai metod geliştirmek yerine, önceliğin iyileştirme rejimlerine yönelik olması daha önemlidir.

ÇOŞELAV davasına ilişkin olarak eleştirilmesi, üzerinde durulması ve mutlak dikkat çekilmesi gereken en önemli husus, çocuk hükümlü Bilal ÇOŞELAV’ın ölümü anında bir “yetişkin” koğuşunda olmasıdır. Ancak Hükümet, Bilal ÇOŞELAV’ın ölümü esnasında yaş ve koşulları bakımından uygun bir cezaevi koğuşunda bulunduğunu ileri sürüyor. Keza yetkililer yetişkin koğuşuna nakil konusunda iki gerekçe ileri sürmüşlerdir. Bunlardan biri Bilal ÇOŞELAV’ın ısrarlı bir nakil talebinin oluşu; ikinci olarak da onun görünüş icabı ile yetişkin biri gibi görüldüğü sebebi ile naklin gerçekleştirildiği yönündedir. Hükümlü bir çocuğun, sırf görünüş icabı ile büyük gösterdiği için, yetişkinler koğuşuna nakledilmesinin hiçbir açıklayıcı mantığı olamaz.

AİHM, modern toplumların politikalarındaki zorluklar sebebiyle insan davranışlarının önceden bilinemezliğini ve denetimsel zorlukları göz önünde bulundurarak, yetkililerin üzerine, orantısız bir şekilde yüklenilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Fakat riskin gerçekleşmesini önleyecek tedbirler almak bir AİHS şartı gerektirmemekte ve intihara eğilimli mahkûmlarla ilgili de devletin bir pozitif yükümlülüğü söz konusudur. AİHM, Bilal ÇOŞELAV’ın dökümanlarda belirtildiği gibi defalarca ve ısrarlı bir biçimde yardım talebinde bulunduğunu göz önünde bulundurarak akıbeti hakkında yeterli derecede işareti cezaevi otoritelerine vermiş olduğu kanısına varmıştır. Cezaevinin raporuna göre yetişkinler koğuşuna nakledilme talebi Bilal ÇOŞELAV tarafından gelmişti. Fakat mahkeme, onun yaşının doğruluğu kanıtlanmaksızın böyle bir talebin göz önünde bulundurulmasını şaşırtıcı bulmuştur. AİHM, Bilal ÇOŞELAV’ın yetişkinler koğuşunda bulunmasını, yürürlükte bulunan yasalar ve uluslararası anlaşmalara göre Türkiye’nin uymak zorunda olduğu yasal düzenlemelerin ihlali olarak görmektedir. Reşit olmayan bir bireyin yetişkinlerle birlikte gözaltında tutulması ve bunun yanında Türk yetkililerin çocuk suçluların ihtiyaçlarının karşılanmasındaki başarısızlığı da, BM Çocuk Hakları Komitesi,  CPT ve UNICEF tarafından kaydedilmiştir. Mahkeme V.Güveç-Türkiye davasını örnek göstererek müracaat edenin yetişkinlerle aynı cezaevinde tutuklu iken ruhsal problemlerinin daha da artmış olduğunu belirtmiştir. Bilal ÇOŞELAV’ın ruhsal problemlerine ilişkin yeterli medikal yardım sağlanacağına, onu sadece korkutacak bir yanıtlama yönteminin uygulanması mahkemenin dikkatini çekmiştir. Çünkü mahkemenin kanaatine göre çok acil bir uzmana ihtiyacı vardı. Oysa gerekli önlem ve tedbirler alınacağı yerde, tekrar kendine gelmesini sağlayarak her seferinde hücresine geri götürülmüştü. Acil bir uzmana ihtiyacı olduğunu, cezaevi müdürü vekili tarafından bir başka koğuşa nakledilme talebinin reddedilmesi üzerine kendi yatağına ateşe vermesi, hücresinin lavabosunu tekmeleyip kırması ve bir jiletle cezaevi personeline saldırması vakıasından anlayabiliyoruz. Ayrıca mahkeme, yetkililerce uygun bir gözetimde bulundurulmadığını üstelik kendisine ait bir hücrede yalnızlığa terk edildiğini de dikkate değer buldu. Bu nedenle gözetimdeki yetersizliği dikkatle kayıt altına almıştır.

Asgari standart kurallarının 8. maddesinin “d” bendinde ve CGTİK ‘nun 11. maddesinin üçüncü fıkrasında çocukların yetişkinlerden ayrı bir yerde tutulmaları gerektiği konuları ele alınmıştır. Çünkü Bilal ÇOŞELAV her ne kadar kurumun yetkililerince gerekçe olarak ileri sürüldüğü gibi görünüş itibari ile olgun görünse de kendisi henüz 16 yaşında ve gerek ÇKK m.3’te gerekse (UN) Birleşmiş Milletler kongre beyanı 1. maddesinde ifade edildiği gibi bir “çocuk” tur. Üstelik de bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliğinin kendinden kaynaklı olarak tehlikede olduğu “korunma ihtiyacı olan bir çocuk” tur.

Bilal ÇOŞELAV’ın yetişkin koğuşunda değil çocuklara özel yerlerde bulundurulması gerekliliği üzerinde yukarıda bir takım açıklamalar yaptım. Bu anlatımlara şu şekilde bir ayrıntıyı eklemek gerekir; Bilal ÇOŞELAV ruhsal rahatsızlıkları bulunan bir çocuk hükümlüdür ve bundan dolayı da sadece çocuklara has yerlerde infazını tamamlamasını sağlamak yetmez, bu özel durumundan dolayı infaz kurumunun mahsus bölümlerinde bir yer ayrılması gerekirdi. Fakat buna dahi özen gösterilmeyip, kendisi bu mahsus bölümlerde koruma altına alınmamakla kalınmamış, çocuk koğuşuna da götürülmemiş ve hatta yetişkin koğuşuna götürülmüştür. Bu gelişmeler hiçbir gerekçe ile ve hiçbir açıklama ile kabul görülmesi mümkün olmayan durumlardır. Olması gereken yol ise CGTİK m.18/1’de de hükme bağlanmıştır.

Bu çerçevede şayet hükümlüde “intihar niyeti” varsa, gerekli önlemler alınmalı ve örneğin 24 saat boyunca hükümlü gözetim altında tutulmalıdır. Psikolojik rahatsızlıklardan dolayı, hükümlünün “rutin tedbirler” şeklinde gözetimde bulundurulması ve gerekli olan standart tedbirlerin riski en aza indirmek için gereği gibi alınması gerekirdi. Bu nedenle otoritelerin başarısızlığı ve yetersizliği ile oğullarının ölümü arasında nedensel bir bağ olduğunu görmemiz mümkündür. Mahkeme, uygun bir süre içinde başvuranlara bilgi verilmesi hususunda yetkililerin yetersizliğinin bir sonucu olarak, acilen ve oldukça önemli bir devrede başvuruda bulunanların 13 günlük bir süre boyunca soruşturmaya dâhil edilmedikleri hususuna dikkat çekmiş ve savcı tarafından gerçekleştirilen işlemler hakkında başvuruda bulunanların bilgilendirilmemesine yetkililerin engel olduklarını öngörmüştür. Devletin denetimi altındaki bir kimsenin sağlığında meydana gelen olumsuz değişiklikleri açıklama yükü devlete ait olduğu gibi bu kişilerin akıbetinden hesap verme sorumluluğu da yine devlete aittir. Bu aynı zamanda, pozitif yükümlülüğün beraberinde getirdiği usulî bir yükümlülüktür. AİHM, sözleşmenin 2. maddesi çerçevesinde yaşam hakkının korunması ve etkili soruşturmanın yapılması hususunda, yetkililerin yetersizlikleri sebebiyle m.2’nin ihlal edildiğine kanaat getirmiştir.

3.Sonuç

Yukarıda yer vermiş olduğum ifadeye tekrar değinmenin faydalı olduğu görüşündeyim. 5 ve 17 Ekim 1997 (CPT/Inf(99) neşriyat tarihi: 23 Şubat 1999 tarihleri arasında olan “(CPT)” işkencenin önlenmesi ve insanlık dışı ve alçaltıcı muamele ve cezalar için Avrupa Komitesinin, Türkiye’de gerçekleştirdiği ziyaretlerine ilişkin raporda; yetişkin cezaevlerinde, gözaltı ve nezaret altında tutuklu bulundurularak, cezaevine iade edilen (örneğin: 11 yaşından 18 yaşına kadar) çocuklara ilişin idare ve tedbir politikaları hakkında, buna dair “ciddi endişe, korku ve kuşkuların olduğu” beyan edilmiştir. (CPT) Avrupa İşkenceyi Önleme ve İnsanlık Dışı Alçaltıcı Muamele ve Cezalandırma Komitesi’nin Aşağıda beyan ettiği üzere (CPT/Inf(2005)18) 16 ve 29 Mart 2004 tarihleri arasında, Türkiye’ye yapılan ziyarete ilişkin raporda:

“[i]1997 ve Eylül 2001’de bu ziyaretlerin raporunda, yetişkinler için, gözaltı ve nezaretlerde cezaevine gönderilen, yerleştirilen çocuklara dair idare ve tedbirlerin politikalarına ilişkin, ciddi kaydı, korku ve endişeler  “CPT” tarafından aydınlatılmıştır. Ortalama maddi koşulların bir terkibi ve yoksullaştırılmış bir rejimin, yönetim biçiminin, cezaevinde bulunan kişiler kategorisinde, tamamen uygunsuz olan, kapsamlı bir çevre koşulunun pek sıklıkla oluşmasına neden olmuştur. Yalnızca bu kaygı ve korkuların güçlendiği, sağlamlaştırdığı Mart 2004 ziyareti esnasında halen devam etmekte olan hadiseler tespit edildi. Yine burada tekrar, 3 Kasım 1997’nin Adalet Bakanlığı’nın genelgesinin hukuki hükümlerinin takdire layık olduğudur. “Çocuk suçlulara ilişkin tahsis edilip, ayrılan cezaevi kısımlarının, fiziksel koşulları tekrardan gözden geçirilip, incelenip, iyileştirilerek ve genişletilerek, çocuk ruh sağlığı ile ilgili ve eğitim – öğretim programlarına, küçük uygulanabilir etki ve tesire sahip olduğu anlaşılan ve kabiliyet gerektiren yoğun oyun ve spor aktivitelerine” imkân veren konfor sağlanacaktır” denilmiştir.

Reşit olmayan bir bireyin yetişkinlerle birlikte gözaltında tutulması ve bunun yanında Türk yetkililerin çocuk suçluların ihtiyaçlarının karşılanmasındaki başarısızlığının, BM Çocuk Hakları Komitesi,  CPT ve UNICEF tarafından kaydedilmesi kanımca bir ülke için dikkat çekilmesi gereken bir başarısızlık noktasıdır. Tüm bu anlatılanlar ışığında, çocuk hükümlüler hakkında daha da özenli davranılması gerektiği sonucuna ulaşabiliriz. Çünkü yıllar öncesine ait bu raporların halen daha ÇOŞELAV davasında gördüğümüz üzere geçerliliğini koruyor olması Türkiye için oldukça üzücüdür.

 Avukat İdil Su Aydın resmi web sitesi: https://idilsuaydin.av.tr/

Kaynakça

Aydın, Cihan. Diyarbakır Barosu Cezaevleri Komisyonu, Mahpusun El Kitabı, Diyarbakır Barosu Herkes İçin Adalet Projesi Yayını, Ankara, Mart 2006.

Birleşmiş Milletler Çocuk Ceza Adaleti Sisteminin Uygulanması Hakkında Asgarî Standart Kuralları (Beijing “Pekin” Kuralları).

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme.

Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları.

Caza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun.

Çocuk Koruma Kanunu.

Tezcan, Durmuş. Erdem, M. Ruhan. vd. İnsan Hakları El Kitabı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2011.

Topuzoğlu, A. Yaşar. Küçüklere Özgü Yargılama Mağdur Çocular (Korunma İhtiyacı Olan Çocuklar), İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi, İstanbul, 2011 – 2012.

[1] K. 9 Ekim 2012; no.1413/07.

[2] K. 9 October 2012; no.1413/07.

[3] Av.,İstanbul Barosu; TC. İstanbul Kültür Üniversitesi kamu hukuku yüksek lisans öğrencisi.