Babasız Büyümek
Babasız Büyümek

Babasız kalmak, zordur kaç yaşında olursak olalım. Hele küçükken ilk kelimelerimizi söylemeye başladığımız zamanlarda eğer bir aile içinde dünyaya gözlerimizi açtıysak, söylediğimiz ilk kelime baba olur. Çünkü söylemesi kolaydır. Sonra baba diye hep peşinden koşar dururuz yıllarca ve bir gün gelir ki  onu sonsuza dek kaybettiğimizi anlarız. Artık yanımızda yoktur. Hayatımızın geri kalanı hep yarım geçecektir.Bir nevi ikiye bölünmüştür hayatımız. Bazı çocuklar ise, babalarını tanıma fırsatını bile elde edemezler. Ya doğmadan ölmüştür, ya da terk edip gitmiştir bir ihtimal. Ama değişmeyen bir şey vardır ki acı hepsinde aynı acı,boşluk hepsinde aynı boşluktur..

Babasını çok küçük yaşta kaybeden bir çocuğun hisleri başkadır, ergenlik ve  gençlik döneminde kaybedenin başka, yetişkin ya da yaşlıyken kaybedenin başka.. Çünkü bu bahsettiğim kayıpları verenlerin, hepsi birbiriyle kıyaslandığında, babalarını tanıma ya da hatırlama fırsatı bulamayan da var, babalarıyla çok şeyi yaşamaktan mahrum kalanda , yaşamak istediği her şeyi yaşadıktan sonra o kaybı verende var. Hissedilen eksikliğin ve yaşanan acının diğerleriyle kıyaslaması yapılamaz. Tamam babanı kaybettin ama hayat devam ediyor, bu dünyada hem babasız hem annesiz büyüyen kimsesiz bir sürü çocuk var. Bu cümleyi bir avutma

ya da haline şükretmelisin, der gibi söyler çoğu insan. Ama babasızlığın da annesizliğin de haline şükredilecek bir tarafı yoktur. Evet, senin yaşadığından çok daha fena kayıplar veren milyonlarca insan var bu coğrafyada. Onları düşündüğünde, yaşadığın acı ya da hissettiğin boşluk için, belki de sahip olduklarınla haline şükretmediğin için kendini kötü hissedebilirsin gerçekten, ya da “İnsanların sanki tek babasız büyüyen sensin” sözlerini duymak da kendini kötü hissetmene bir neden olabilir. Ama kendinle kaldığında, geçmişteki ve  şimdi  çekilen fotoğraflara baktığın zaman o eksiklik her zaman kendini gösterir işte, ne hissedersen hisset bu böyledir. Bir lokantaya gittiğinde ya da annen evde babanın sevdiği bir yemeği yapıp önüne koyduğunda “Babam bu yemeği çok severdi”  derken bulursun kendini. O lokmaları ağzına her attığında, babanın nasıl iştahla yediğini hatırlarsın. Bundan başka, radyoda babanın sevdiği bir sanatçının şarkıları çıktığında, sen o şarkıları sevmesen bile kanalı değiştirmezsin. Çünkü babanı yanında hissedersin o şarkılarla. Sonra rüyana baban girdiğinde, gerçek gibi gelir, rüyadayken de belki rüya olduğunun farkındasındır ama uyanmak istemezsin işte. Çünkü uyandığında gidecektir..Artık onu tek görebileceğin, sarılabileceğin yer düşlerindir ve umutsuzca her gece düşlerine gelmesini   beklersin..

Çevrendeki insanların, babalarıyla çekildiği resimleri, yaşamaya devam  ettiği  anıları görürsün için gider. Babalar günü geldiğinde hediye alacak, ya da boynuna sarılıp “Babalar günün kutlu olsun iyi ki benim babamsın” diyecek birini bulamamak ve gene çevrendekilerin babalarına sarıldığını görmek yaşadığın boşluğu hatırlatır. Annen yanındaysa, babandan kalan boşluğu o devralmıştır ve sana hem anne hem de baba olmuştur. Gidip onun boynuna sarılırsın. “İyi ki sen varsın anneciğim” dersin. Mezuniyet törenlerinde, başta annen olmak üzere, tüm ailen ve dostların yanındadır, senin başarını ve sevincini paylaşmak için. Onlarla başarını paylaşmaktan mutlu da hissedersin kendini. Mutsuz hissetmek için bir nedeninde yoktur zaten,hem başarmışsındır, hem de yalnız değilsindir. Ama dönüp etrafına baktığında, babalarına sarılan insanları gördüğünde içindeki burukluk yine gün yüzüne çıkar. Benim babam da bir yerlerden beni görüyor, mutlu oluyor diye düşünür avutursun kendini. Sonra akrabalarının, yakınlarının ya da arkadaşlarının nişan ve düğünlerine gittiğinde, bir yanında annesi diğer yanında babası olduğunu gördüğünde bir kıskançlık hissi kaplar içini ister istemez. Çünkü sen zamanı gelip de evlenmeye karar verirsen, seni evden çıkaracak,o gün yüzüne bakıp  sana  sarılıp “Yıllar ne çabuk geçti, büyüdün evleniyorsun ama benim gözümde hala bebeksin” diyecek bir baban yoktur. Hele bir de babanın, çocukları çok sevdiğini biliyorsan ileride bir gün seninde çocuğun olduğunda, dedesini sadece fotoğraflardan bilecek olması içine dokunur. Hep çocuğunla babanı bir arada hayal edersin. Dedesinin onu parka götürdüğünü, oyuncaklar aldığını, oyunlar oynadığını gözünün önüne getirirsin ve gene kaderine isyan ederken bulursun kendini. Keşke babam hayatta olsaydı, torununu sevseydi, onunla zaman geçirseydi dersin.

Evet babasız kalmak da, babasız büyümek de çok zor..Babalarını tanımayan, babaları tarafından terk edildiği için onlara öfke kusan insanlarda var bu dünyada biliyorum.Ama  eğer  babanız  yanınızdaysa  ve  sizi  seviyorsa,  tek  söylenebilecek

şey, ona sıkıca sarılın ve yaşamak istediğiniz her şeyi doyasıya yaşamaya bakın. Çünkü hayat gerçekten çok kısa ve ölüm denen şey de zamansız bu  dünyada…

PAYLAŞ
Önceki İçerikNurettin İle Çok Konulu Mizahi sohbet – 2
Sonraki İçerikSaklı Sanat Adası, PENANG
Ayşe Aycan Arıcan
2 Mart 1990 tarihinde İstanbul Üsküdar'da dünyaya gözlerini açtım. 2014 Haziran döneminde İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin İletişim Fakültesi Sanat Yönetimi bölümünden burslu olarak mezun oldu. Okulu bitirme tezi için müzecilik ve koleksiyonculuk üzerine bir çalışma hazırladı. Bir devlet ve bir özel müzeyi koleksiyon oluşturma ve müze yönetimleri açısından karşılaştırmalarını yaptı. Seçtiği müzeler, devlet müzelerinden Topkapı Sarayı Müzesi, özel müzelerden de Sakıp Sabancı Müzesi'ydi. Tezinden A alarak mezun oldu. Müzecilik, koleksiyonculuk, Türk resim sanatı, empresyonist ve rönesans dönemi ressamları ilgi alanlarını oluşturmaktadır. Ayrıca medya iletişim ve sanat ilişkisiyle de ilgilenmektedir.

6 YORUMLAR