Soğuk bir kış günü saat beşte kendiliğimden uyandım. Olur böyle, zaten belirli bir işim olmadığından saat falan kurmaya ihtiyaç duymam. Kendiliğimden uyanırım. Üst komşum da dün müşteri bulamamış. Gece rahat bir uyku çektim. Beni içgüdülerimle yalnız bırakan sesler yoktu. Mutfakta da bir şey bulamayınca biraz yürüyeyim dedim. Kapıları gıcırdata gıcırdata çıktım apartmandan. Karşı komşum köpeğini yürüyüşe çıkarmış. Madem evlenmiyorsun bir köpek al dedim kendi kendime. Bebek gibi beslersin, çocuk gibi yürütürsün. Sonra ufukta bir gemi takıldı gözüme, silindi gitti tabii köpek mevzuu.

Bir gemi yolculuğum olmuştu gençliğimde. Alışık olmadığımdan ilk gün hep kustum. Öyle bir anlattılar ki gemi de dönen tantanaları, heyecandan bile kusmuş olabilirim. Küçük bir odam vardı gemide. Suyun üç dört metre üstünde. Dalgalı bir gece kapım çaldı, benim gibi bir genç kız, korkmuş. Bende zil zurna sarhoşum elim ayağıma dolaşıyor, ne yapacağımı bilemiyorum. Bende alabilir miyim dedi elimdeki bardağı göstererek. Ona da verdim biraz. İçinde korkusu azaldı. Ben suskunluğumla boğuşurken teşekkür edip gitti. Tüm yolculuk bunun içindi. Ne gittiğim yerin ne yaptığım işin önemi vardı. Ben, o gün, o gemi de korkan bir kıza bir bardak içki vermek için oradaydım.

Yalnız bir adam gördüm. Kendi gibi yalnız bir banka oturmuş, kafasında düşünceleri tartıyordu. Terazisine rüzgar yapıp dengesini bozmamak için yavaşça oturdum yanına. Bir süre teraziyi izledim. Adam her tartışından sonra kafasını sallıyor, anladığımdan değil iş olsun diye bende salladım. İşi bittiğinde gözlerini gökyüzüne dikip uzaklara gitti. Bende onunla gitmek istedim ama çok merak etmiştim neyi tarttığını. Tuttum kolundan getirdim, yanıma oturttum.

“Neyi tartıyordun öyle hararetle?” diye sordum. Sevdiğim kadınları, dedi.

Her sabah gelir tartarmış böyle. Sonra işine gidermiş. Merak ettim hangilerinin ağır bastığını ama soramadım ayıp olmasın diye. Gözümü gökyüzüne dikip bende bir terazi kurdum. Sevdiğim kadınları tartacaktım güya. Bir martı geçti gözümün önünden ağzında bir simit parçasıyla. Simidi hangi güzel kadın attı acaba diye düşünürken terazi uçtu gitti tabii.

Kendimi tutamayıp sordum sonunda hangilerinin ağır geldiğini. Öyle bir ifadeyle baktı ki bana, bir an kendimi deli sandım. Poposunu kaldırıp biraz uzaklaştı bile benden. Rahatsız olup kalktım, yürümeye başladım. Yirmi-yirmibeş metre uzaklaşmıştım ki arkamdan bağırdı.

“Hangileri olacak, tabii ki kilolu olanlar!”

Her gün gittiğim markete uğradım. Şaka olsun diye önce beyaz peynir istedim. Uzun bir ooooo çektikten sonra “bugün kahvaltı yapıyoruz demek” dedi. Şak diye koydum önüne iki yetmişlik rakı, sustu kaldı kerata.

Dönüşte yine karşı komşuyu gördüm. Köpeğinin bokunu topluyordu yerden. Madem evlenmiyorsun dedim, bu sefer gerisini getiremedim. Apartmanın girişine geldim, karşımdan üst komşu geliyor. Şıllık yine süslenmiş püslenmiş , kapıda da son model bir araba bekliyordu zaten. Şu parfüm denen mereti de niye sıktıklarını bilmem hiç. Bir kadının ter kokusunu papatya gibi duyumsamayan erkekle ne işi olur kadınların.

Son merdiveni indiğinde beni gördü, hafiften güldü. Yine ne yumurtlayacak diye düşündüm birkaç saniye. Beni, zihnimin en derin okyanuslarında yapayalnız ve çırılçıplak bırakacak şu kelimeler döküldü dudaklarından:

“Bir bardak içki için teşekkürler…”

PAYLAŞ
Önceki İçerikLeyla Leyli
Sonraki İçerikPopüler Kültürün Türk Müziğine Etkisi
Eren Kocakaplan
Memleketin verimli topraklarında, Adana’da yetişti. Doktorluk yolundaki yolunu 2016’da yarılamayı başardı. Hayatta algının gerçek olduğuna inanır. “Gerçek, her zaman gerçek değildir. Gerçek bazen gerçek olmayandır. Gerçek olmayanın gerçeğin ta kendisi olduğunu anladığımız zaman hayat daha keyifli bir hale bürünür. Gerçek olmayanın peşinden koşmanız dileğiyle...” artık Sanat Duvarı’nda.